Header Ads

İlerleme Raporu: 2012 Yılında Türkiye’de İnternette Neler Oldu?


Alternatif Bilişim Derneği 2012 yılı itibari ile Türkiye’de İnternet ve sosyal medya ortamının “ilerleme raporu” ve durum değerlendirmesini kamuoyunun dikkatine sundu. Rapora göre son zamanlarda Türkiye’de sosyal medya paylaşımları nedeniyle, kovuşturulan, tutuklanan, hakkında dava açılan insan sayısı artıyor.

Raporun ayrıntıları şöyle;

Rapor yedi ana eksende hazırlanmıştır:
  1. Sosyal medya ortamlarını denetlemeye ve düzenlemeye yönelik iktidar operasyonları
  2. İnternet’e kimlik numarasıyla girilmesi için yapılması öngörülen düzenlemeler
  3. Sağlık Bakanlığı’nın İnternet’i Filtrelemesi ve Engellemesi Durumu
  4. Türkiye’de Phorm şirketinin Kişisel İletişimin Mahremiyetini İhlal Etmesi Durumu
  5. Yeni medya ortamlarında artan nefret söylemi
  6. BTK tarafından yürürlüğe sokulan “Güvenli İnternet” filtresi uygulaması
  7. Erişimi engellenen web siteleri güncel bilgisi ve sosyal medya kullananlara bazı cezalar

1. Sosyal Medyaya Yönelik İktidar Operasyonları
Son zamanlarda Türkiye’de sosyal medya paylaşımları nedeniyle, kovuşturulan, tutuklanan, hakkında dava açılan daha çok insan görüyoruz. Önceleri bu durum, Başbakan’a veya bakanlara hakaret nedeniyle açılan sıradan davalarla sınırlıyken, birden bire bu paylaşımlar terör örgütü üyeliği, “değerleri ve inancı aşağılama” gibi suç isnatlarına “delil” sayılmaya başladı. Sosyal medyada “propaganda” yaptıkları gerekçesiyle çocuk yaştaki tutuklular için astronomik cezalar isteniyor; Fazıl Say’ın ünlü Twitter davası uluslararası basına yansıdı. Anonymous, LulzSec gibi “hacktivist” grupları temkinli bir biçimde “siber tehdit” olarak adlandıran devletlerin tersine, benzeri bir grup olan RedHack, hukuken tartışmalı bir biçimde “terör örgütü” ilan ediliyor ve Twitter’daki çok sayıda takipçisinin de “terör örgütü sempatizanlığı”ndan kovuşturmaya uğrayabileceklerini ima eden haberler servis ediliyor.

Yeni üniversite disiplin yönetmeliğinde sosyal medya paylaşımları suç haline getiriliyor; insanlar sosyal medya da yazdıkları ve paylaştıkları şeyler için tutuklanıyor, bunlar dava dosyalarında hukuk garabeti “deliller”e dönüştürülüyor; sosyal medya kullanımı neredeyse bir terör faaliyet olarak kodlanıyor. Niçin? Çünkü iktidarın kendi denetimi dışında bir medyaya tahammülü yok. Anaakım medya ciddi baskı altında, Türkiye dünyada tutuklu gazeteci sayısı bakımından en ön sırada.

Sosyal medya ise bir çok olayda alternatif medya olarak rüştünü ispatladı. O yüzden muhalif söylemler kovuşturmaya uğruyor; ibretlik tutuklamalar yapılıyor; bu tutuklamalar mahkumiyete dönüşecek olsa da olmasa da fiili cezalandırma eylemleriyle bir korku operasyonuna girişiliyor ve kullanıcılar oto-sansüre zorlanıyor. Bu korku operasyonlarıyla yetinmeyen hükümet, sosyal medyaya anlık ve geçici sansür uygulama hazırlığına da girişti.

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın sosyal medyayı bir tehdit olarak niteleyip tedbir alınması gereğinden bahsetmesinin ardından, Bakanlık ve BTK’nın sosyal medyaya anlık sansür uygulayacak bir düzenleme üzerinde çalıştıkları medyaya yansıdı.

Gelen ciddi tepkilerin ardından, Bakanlık resmi bir yazıyla iddiayı yalanladı. Ama bir süredir hükümetin sosyal medya ile ilgili çıkışlarını izlemiş olanlar bu yalanlamayla yetinemedi. Nitekim, yalanlamaya  rağmen mesele kapanmadı ve medyada tartışma sürüyor. Genel kanı, hükümetin tepkileri ölçmek için bir yoklama yaptığı ve bu konuda çalışmaya devam ettiği yönünde. Sezdirmeden yapılacak bir sosyal medya sansürü, ilgili şirketin tam bir işbirliğini gerektirir.

Kısmi sansürü şimdilik Twitter’ın Türkiye ayağında “Trend Topic” listesine siyasi etiketlerin girmesini engelleyerek yapıyorlar. Gerçek bir sansür için Twitter, Facebook gibi sosyal ağlara erişimin engellenmesi gerekir, ama bu adım çok ciddi bir tepkiyle karşılanacağı için son çare olabilir. Dolayısıyla bu “anlık engelleme” ne olabilir? Mümkün bir “senaryo”ya göre: “Hassas” bir olayın hemen ardından, olay soğuyana kadar, popüler sosyal ağlar geçici olarak erişime engellenebilir; hatta bu engelleme “teknik bir sorun” olarak gösterilebilir. Ne de olsa İnternet erişimi hükümetin kontrol edebileceği fiili bir tekelden, yani TTNet omurgasından geçiyor. Bunun gerekçesi de Terörle Mücadele Kanunu gibi anti-demokratik bir düzenlemeye dayandırılacak basit bir yönetmelikle üretilebilir. Gerek sosyal medyaya yönelik olarak kullanıcıları oto-sansüre zorlayan korku operasyonları, gerekse hükümetin bu alternatif bilgi mecrasına yönelik sansür projeleri, hem anayasamızla, hem de taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerle korunan ifade özgürlüğünün açık ihlalidir.

2. İnternet’e kimlik numarasıyla girilmesi için yapılması öngörülen düzenlemeler
Türkiye’de İnternet’e T.C. kimlik numarası ve bir şifreyle girilmesini zorunlu kılarak tüm kullanıcıları takip ederek fişlemek hayalini iktidar uzun zamandır kuruyor. Buna benzer yöntemleri Çin, Suudi Arabistan, Kuzey Kore, İran gibi ülkeler uyguluyor. İnsanların kimlik taşıyıp ibraz etmek gibi bir zorunluluğun bile olmadığı ABD ve Avrupa ülkelerinde ise, özel hayat ve mahremiyet haklarının ihlaline yol açacak bu tip projeler gündeme gelmiyor. Bu projeyi önce, AKP İzmir milletvekili Rıfat Sait dile getirdi. Meclis açılır açılmaz “İnternet suçlarının artırılması” ve kimlik numarası / şifre zorunluluğu ile ilgili yasa teklifi vereceğini söyledi (http://www.ntvmsnbc.com/id/25370093/). Daha sonra Başbakan’ın talimatıyla Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan bir komisyonun, “siber suçları önlemek” amacıyla tüm vatandaşlara potansiyel suçlu muamelesi yapacak benzeri bir tasarı üzerinde çalıştığını öğrendik (http://www.ntvturk.com/ntv-teknoloji/10958-internete-tc-kimlik-numarasi-ve-sifreyle-girilsin.html). Komisyonun üzerinde çalıştığı “Bilişim Ağı Hizmetlerinin Düzenlenmesi ve Bilişim Suçları Hakkında Kanun Tasarısı”nda başka vahim öneriler de bulunuyor: Beş yıl önce gündeme gelip rafa kaldırılan “İnternet Takip Merkezi”nin “tüm İnternet ortamının izlenmesi ve denetim altına alınması” amacıyla TİB bünyesinde kurulması; mahremiyet ihlallerini ağırlaştıracak bir biçimde hizmet ve yer sağlayıcılara kayıtlarını beş yıl süreyle saklama zorunluluğu getirilmesi; hizmet sağlayıcıların “olumsuz yayınlara müdahale etmek” zorunda bırakılması; hack eylemlerine yönelik cezaların ağırlaştırılması… “İnternet kullanıcılarının yaptıkları işlemlerin kayıtlarının tamamının tutulabilmesi amacıyla internete ulaşımın şifreli hale getirilmesi” ise bu tasarıyı taçlandıran öneri olmuş.

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bilişim suçlarını engellemek amacıyla İnternet’e şifre ve TC kimlik numarasıyla girilmesi talebini meclis gündemine taşıdı ve İçişleri Bakanı’na yönelik, oldukça haklı tespitler içeren bir soru önergesi verdi (http://www.yurtgazetesi.com.tr/teknoloji-ve-bilim/chp-kimlik-numarali-interneti-meclise-tasidi-h16504.html). Mahremiyet, özel hayat ve anonim kalma haklarını gasp edecek, İnternet sansürünü, ifade, bilgi ve basın özgürlüğünü ortadan kaldıracak bir biçimde kurumsallaştıracak bu tasarı, gerek anayasamıza, gerekse Avrupa Birliği’nin ilgili düzenlemelerine aykırıdır.

3. Sağlık Bakanlığı’nın İnternet’i Filtrelemesi ve Engellemesi Durumu
8 Eylül 2012’de turk.internet.com[1] tarafından Sağlık Bakanlığı’nın 200 kadar websitesini zayıflama, kalp sorunları ve diyabet gibi sağlık sorunlarıyla ilgili yanlış bilgilendirmeden dolayı kara listeye aldığı açıklandı. Sağlık Bakanlığı bu süreçte Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’yla (TİB) filtreleme için işbirliği yaptı. Bunun hemen ardından 14 Eylül 2012’de birkaç haber portalı, ilanlar, tanıtım kampanyaları ve farklı dijital malzemeyi dahil eden zararlı içerikten dolayı bu websitelerinin filtrelendiğini duyurdu[2].

Ancak bu süreç, bilgi dolaşımı ve ifade özgürlüğünü tehdit etmenin yanında, kamuoyunun site engelleme ve filtreleme arasındaki pratik ve teknik ayrımdan habersiz olduğunu da kanıtlamaktadır. Sağlık Bakanlığı ve TİB bu uygulama yerine, söz konusu websitelerine zararlı içerik konulu bilgilendirici uyarı metni yerleştirebilirdi. Üstelik bu uyarı filtre kullanan/kullanmayan tüm yurttaşlara yönelik olurdu. Böyle bir alternatif uygulama daha geniş kitlelere hitap ettiğinden hem daha etkili olurdu; hem de ifade özgürlüğü ve Net’te bilgi akışıyla ilgili daha ilkeli bir tablo yaratabilirdi.

4. Türkiye’de Phorm şirketinin Kişisel İletişimin Mahremiyetini İhlal Etmesi Durumu
Türkiye’de Internet omurgasına sahip olan ve ülkenin en büyük (ISS) Internet Servis Sağlayıcısı konumundaki TTNET 2012 senesi içinde Londra borsasına kote Phorm şirketi ile bir iş ortaklığı anlaşması imzaladı. DPI (Deep Packet Inspection) teknolojisi kullanan Phorm şirketi gittiği her ülkede kişisel iletişimin mahremiyetinin ihlali nedeniyle çeşitli rahatsızlıklara neden olmuştur. Internet üzerinde çalışan yazılım ürünlerinin kişisel mahremiyet ihlallerine yol açtığının ortaya çıkmasıyla ABD’den ayrılmak zorunda kalan bu şirket 2006 ve 2007’de İngiltere’de büyük ISS’lerle iş ortaklıkları kurarak Internet kullanıcıları üzerinde gizli deneyler yapmıştır. Bu deneylerin ortaya çıkmasıyla büyük tepki toplayan Phorm, AB’nin de tepkisine neden oldu. Asıl olarak bu şirketin faaliyetleri nedeniyle AB İngiltere aleyhinde kişisel mahremiyetin ihlali konusunda dava açtı. Tepkiler nedeniyle İngiltere’yi  ve Güney Kore’yi de terketmek zorunda kalan Phorm halen Türkiye ve Brezilya gibi kişisel mahremiyet konusunda duyarlı olmadığını düşündüğü ülkelerde faaliyete geçmeye çalışıyor. Alternatif Bilişim Derneği olarak bu şirkete ve onun TTNET ile ortaklığına karşı bir kampanya başlattık:www.enphormasyon.org

Ürünleri (Apropos, Adware.Webwise) F-Secure ve Symantec gibi saygın anti-virus yazılımı üreticileri tarafından “zararlı yazılım” kategorisine sokulan Phorm şirketin Türkiye’deki faaliyetinin sona erdirilmesini talep etmekteyiz. Türkiye’deki Internet kullanıcılarının da en az AB ülkelerindekiler kadar kişisel mahremiyet konusunda desteğe ihtiyaçlarının olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda ayrıca bakınız:

http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/09/570
http://www.f-secure.com/weblog/archives/00001420.html
http://www.symantec.com/security_response/writeup.jsp?docid=2008-093010-4206-99&om_rssid=sr-mixedsecurityrisks
http://en.wikipedia.org/wiki/Phorm

5.Yeni medya ortamlarında artan nefret söylemi
Sosyal ağların artan kullanımları, gündemle bağlantılı olarak yurttaşların görüşlerini paylaşmasına ve yaymasına olanak sağlamaktadır. Türkiye’de yakın zamanlı birkaç örnek olay (Van Depremi, Hrant Dink davası, güneydoğudaki saldırılar, Suriye’deki çatışmalar nedeniyle yapılan mülteci kampları) da iyice göstermiştir ki bu gibi olaylar çevrimiçi ortamlarda kullanıcılar tarafından nefret içeriklerinin üretimini ve dolaşımını hızlandırmaktadır. Diğer taraftan, yukarıda anıldığı ve aşağıda kapsamlı olarak açıklanacağı üzere yasayla düzenlenmemiş alanlarda, çevrimiçi ortamlarda yapılan ifade ve kanı beyanları için cezai kovuşturma/soruşturma yürütülebilirken, hâlihazırda ceza kanununda düzenlenmiş “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” konusu Türkiye’deki etnik azınlıklara, farklı cinsel kimlik yönelimlerine ve egemen Sünni inancı dışındaki mezhep aidiyetlerine yönelik nefret söylemi gerçekleştiğinde işlemekte/göz ardı edilmektedir. Yine yukarıda anılan, sosyal medya ortamlarına anlık erişim engeli sistemiyle bu ortamların “kontrol” altında tutulmasına yönelik çalışmalar için benzer paylaşımlar da gerçek gösterilmiştir. Özellikle Başbakan’ın “ ‘İslam coğrafyası’nda İslamofobi’ye karşı düzenlemelerin bulunması gerektiği” yönündeki açıklaması, diğer alanlardaki (siyasal, kadınlara yönelik, yabancılara ve göçmenlere yönelik, cinsel kimlik temelli, inanç ve mezhep temelli nefret söylemi[3] ile engellilere ve çeşitli hastalıklara yönelik nefret söylemelerini (https://yenimedya.wordpress.com/2012/01/20/sosyal-medyanin-nefret-soylemi-icin-kullanilmasi-ifade-ozgurlugu-degildir/)) görmezden gelmektedir. Var olan yasaların bile tam olarak ve doğru biçimde kullanılamadığı tespitinden hareketle, yasalar ile nefret söyleminin önüne geçilmesinin çok zor ve çoğunlukla olanaksız olduğunu görülmektedir. Bu bakımdan, İnternet kullanıcılarının da nefret söylemi ve demokrasi ile ifade özgürlüğü sınırları konusunda bilgilendirilmesi, bu alanda eğitim faaliyetlerinin yürütülmesi gerekmektedir. Ancak, hükümet tarafından hem milli eğitim sistemi içinde benzer konulara yer verilmemektedir, hem de çeşitli sivil toplum örgütlerinin bu alanda eğitim faaliyetleri düzenlemesine kaynak sağlanmamaktadır. Altını çizmek gerekir ki nefret söylemi konusunun hükümetin istediği alanlarda yasaklayıcı/engelleyici yasal düzenlemeler yapmak istemesiyle birlikte gündeme bir meşrulaştırma kaynağı olarak girmekte olduğudur.

Ayrıca şu hususu belirtmek isteriz: soysal medya ortamındaki nefret söyleminin kaynağı ve kökeni bu dünyadadır. Örneğin, oğlunu kaybeden BDP Milletvekili Sırrı Sakık’a bu acı gününde atılan veya konuya ilişkin gönderilen tweet gönderilerinde sıradan kullanıcılar nefret söylemini pervasızca üretmişlerdir (http://t24.com.tr/haber/oglunu-kaybeden-sirri-sakika-twitterdan-nefret-soylemi/213151). Bu nefret söyleminin nedeni de toplumuzdaki etnik ayrışma, ayrımcılık ve kutuplaşmadır. Üstelik bizatihi siyasetin, siyasi liderlerin söylemsel pratikleri ayrımcılığı içermekte ve dolaşıma sokmaktadır.


6.BTK tarafından yürürlüğe sokulan “Güvenli İnternet” filtresi uygulaması
BTK tarafından 22 Kasım 2011 tarihinde “Güvenli İnternet” filtresi uygulaması yürürlüğe sokulmuştur. Bu filtre sistemi aile ve çocuk filtresi ile standart kullanıcı seçişlerinden oluşmaktadır. Burada tüm İSS’lara BTK tarafından hazırlanan filtre sözcükleri gönderilmekte, dolayısıyla erişilmesi yasaklanan/engellenen sözcükler ve web siteleri devlet eliyle saptanmaktadır.

22 Kasım 2011′de devreye giren uygulama devlet eliyle gerçekleştirilen merkezi, keyfi ve şeffaf olmayan bir filtreleme ve sansür sistemidir. Uygulamanın seçimlik olması, devlet eliyle yürütülen sansür gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Uygulama ifade özgürlüğünün sınırlarını daraltmakta, vatandaşlarımıza tek tip bir aile/çocuk tasarımını dayatmaktadır. Devlet, seçimlik/gönüllü’ dahi olsa, vatandaşların hangi sitelere erişeceğine karar vermeye ne görevli ne de yetkilidir. Çocuk ve aileyi korumak, devlet sansürünün gerekçesi yapılamaz. Güvenlik tüm vatandaşların ve pek tabi çocukların hakkı ve ihtiyacıdır. Fakat söz konusu filtreler bunun için kesinlikle çözüm değildir. İnternet’in güvenli kullanımı filtrelerle değil, dijital okur yazarlıkla mümkündür. Merkezi filtre hiçbir demokratik ülkede önerilmemektedir. AGİT üyesi ülkeler arasında merkezi filtre uygulayan tek ülke maalesef Türkiye’dir. Devlet eliyle merkezi filtre uygulayan ülkeler ise Kuzey Kore, Çin, İran ve Suudi Arabistan gibi ülkelerdir. Üstelik, bu işleyişe ilişkin Bilgi Edinme Kanunu kullanılarak da  bilgi edinmek olanaklı değildir. BTK’nın teknokratların hangi pedagojik ve toplumbilimsel formasyonla ve/veya yetkinlikle bu yasaklamaları ve iletişim özgürlüğü kısıtlamasını gerçekleştirdikleri düşündürücüdür. Söz konusu filtre uygulamasının yürürlüğünün duruldurulması istemi halen Danıştay’da dava konusudur.

Üstelik, BTK, bu filtre uygulaması kamuoyunda yeterli ilgi görmediği için, filtre uygulamasını aklama ve sorgulanmadan benimsetme amaçlı haber yaptırma ve kamuoyunu etkileme/ikna etme çalışması yapmaya girişmiştir. Hatta bazı üniversite senatoları aracılığı ile bu uygulama üniversite üyelerine ve üniversitelere faydalı ve örnek bir uygulama olarak nitelenerek dayatılmaya çalışılmıştır. Bu olgu üzerine Alternatif Bilişim Derneği tarafından geniş ve yoğun katılımlı bir imza kampanyası gerçekleştirilmiştir. İmza kampanyası ve katılımcı listesi için bakınız: http://bit.ly/yEafsr

7.Erişimi engellenen web siteleri güncel bilgisi ve sosyal medya kullanlara bazı somut cezalar
Engelli.web sitesini baz alarak halihazırda 20.690 web sayfasına erişimin engellediğini belirtebiliriz. Bu sitelerin erişim yasağı şu şekilde kategorize edilebilir (http://engelliweb.com/kategoriler/):TİB Tarafından Engellenenler (17471)
Mahkeme/Savcılık Kararı Yazanlar (982)
Mahkeme Kararı Yazmayanlar (1219)
Erişim Engeli Kaldırılanlar (113)
Engellenen IP Adresleri (69)
Engellenen WordPress Blogları (26)
Engellenen Blogger/Blogspot Blogları (52)

Son olarak da, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Müslümanların Masumiyeti adlı filmin video içeriğinin bulunduğu URL adreslerine erişimin engellenmesi için yasal süreç başlattığını belirtelim. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’nden yapılan yazılı açıklamada: ”Ayrıca tüm internet servis sağlayıcılarıyla irtibat kurularak, video paylaşım sitelerinin tamamına erişim engelleme uygulanmadan, yalnızca söz konusu videoların bulunduğu URL adreslerine erişimi engelleme hususunda yapılacak çalışma konusunda da bilgi verilmiştir. Söz konusu videolara erişim, internet sağlayıcılar vasıtasıyla büyük ölçüde engellenmiştir. Uyar-kaldır yöntemi işletilerek, söz konusu URL adreslerinden video içeriğinin çıkarılması için Youtube & Google Inc. adlı şirketin Türkiye’de bulunan avukatlık bürosuna, konunun hassasiyeti izah edilerek yazılı ve sözlü bildirimde bulunulmuştur. Buna karşın Innocence of Muslims isimli filmi yayınlamaya devam eden sitelerde, video içeriğinin bulunduğu URL adreslerine mahkeme kararıyla erişimin engellenmesi için yasal süreç başlatılmıştır.”denmiştir. (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1101599&CategoryID=77).

Bu tür içerik erişimi ve/veya site erişimi engellemeleri “tek bir/yekpare genel ve ortak bir ahlak” algısından hareketle yapılmaktadır; çoğu zaman siyasi ve keyfi bir şekilde erişim yasakları uygulanmakta; ve/veya siyasallaştırılmış yargı eliyle sosyal medya ortamlarında bireyin ifade özgürlüğü ve iletişim özgürlüğü hakkı ihlal edilerek, egemen değerlere karşı bu ifadelerin sahipleri  Türk Ceza Kanunu, hatta Terörle Mücadele Kanunu aracılığı ile “tutuklama” ve “hapsetme şeklinde” cezalandırılmakta, toplum böylelikle disipline edilmektedir. Bu konuya özellikle EkşiSözlük yazarlarına İslam  dinine hakaret, Twitter da “Allahcc” adlı hesap sahibi hakkında yine İslam dinine hakaret, Facebook’daki bazı hesap sahiplerine ise Cumhurbaşkanı, Başbakan’a hakaretten TCK’ya göre Cumhuriyet savcılarında suç duyurusunda bulunulup, yargı süreci sonunda ceza verilmesi örnekleri verilebilir.

Örneğin:
  1. Bu alanda yakın tarihli bir örnek olay ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say’ın Twitter’da yazdığı gönderiler üzerine ortaya çıkmıştır. 1 Haziran 2012’de Say’ın gönderileriyle ilgili hazırlanan iddianamede “Say’ın davaya konu tweetlerini, ifade özgürlüğü çerçevesinde bir eleştiriden ziyade insan ilişkilerinin gelişmesine yarayan kamusal tartışmaya hiçbir katkıda bulunmayan ve üç büyük dinin mensuplarının ortak değerleri olan Allah, cennet ve cehennem gibi kavramlara yönelik hislerini nedensiz yere inciterek ve bu kavramların anlamsız, gereksiz ve değersiz olduğu kanaatini uyandıracak şekilde dini değerleri aşağılamak kastıyla yazdığı kanaatine varıldığı” belirtilmektedir. Söz konusu dava, Türk Ceza Kanunu’nun 216/3 ve 218/1 maddelerine göre “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçundan açılmıştır. Bu davada, Say 9 aydan 1,5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmaktadır (http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/138802-saya-dini-degerler-davasi,Erişim: 19.06.2012).
  2. Zonguldak’ta oturan emekli 52 yaşındaki Ali C. A., sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hakaret ettiği iddiasıyla tutuksuz yargılandığı davada 1 yl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi. Bakınız: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21551640.asp
  3. TV yapımcısı ve sunucusu Serdar Tuncer, Twitter’daki @allah (cc) adlı kullanıcı ve 200 bine yakın takipçisi hakkında suç duyurusunda bulundu. Tuncer, @allah (cc) kullanıcısının ve takipçilerinin İslam’la ve diğer kutsal dinlerle alay ettiğini ve inananları aşağıladığını öne sürdü. Suç duyurusunda şu ifadeler yer verilmiştir: “@allah (cc) adlı kişi ve takipçileri tarafından İslam dinine ve Müslümanlara yönelik hakaret ve aşağılama nitelikleri olan yazışmalar yapılmaktadır. İslam dinine, Müslümanlara ve semavi dinlere inanan kişiler hakarete ve aşağılamaya maruz bırakıldığı için, şüphelilerin bu eylemlerinden dolayı toplumda infiali uyandıracak bir tepki de meydana geliyor. Bu sebeplerle TCK 216/3. maddedeki “Dini Değerleri Aşağılama” suçu uyarınca cezalandırılmaları için kamu davası açılmasını vekaleten talep ederim.” Bakınız: http://bianet.org/bianet/din/135986-allah-cc-ne-yapacak
  4. Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu Ekşisözlük’e yönelik olarak İslam dinine hakaretten kapatma kampanyası başlatmıştır. Bakınız: http://bianet.org/bianet/diger/134185-mehmet-baransunun-eksi-sozluk-kampanyasi
  5. Facebook’ta arkadaşlarıyla sohbet ederken Başbakan  Erdoğan  ve bakanlara hakaret  ettiği  gerekçesiyle H.Y.’ye “Sesli, yazılı  veya görünrolü  bir ileti ile hakaret” suçlamasıyla 2 yıla kadar  hapis cezası  istenmiştir.
  6. Zonguldak  PTT Müdürlüğü’nde memur  olarak  çalışan  İ. D. hakkında,  Başbakan Recep Tayyip  Erdoğan  ve hükümet aleyhinde  basında  yer alan haber  ve karikatürleri Facebook’taki sayfasında paylaştığı  için devlet büyüklerine  hakarette bulunduğu ve küçük düşürdüğü gerekçesiyle idari soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma  sonunda İ.D.  ‘maaş kesintisi’ ve ‘kademe ilerlememe’ cezasına  çarptınlarak Ordu’ya tayin edilmişti.  İdari soruşturmanın yanı sıra İ.D. hakkında, ‘devlet büyüklerine hakaret’ suçlamasıyla Cumhuriyet Savcılığı’na da suç duyurusunda bulunulmuştur.

Türkiye’de 2012 itibari ile İnternet’in ve sosyal medyanın yukarıda çerçevelediğimiz ve örneklediğimiz somut durumlara bakarak, hazırladığımız  “ilerleme raporunu” bilginize sunarız. Bu “ilerleme raporu” ile, İnternet veya sosyal medya ortamlarının kullanımve kullanıcı sayısının artmasından/çoğalmasından ziyade; niteliğinin, farkında ve bilinçli kullanımının, katılımcı demokrasinin gelişmesi doğrultusunda  temel hak ve özgürlükler çerçevesinde İnternet ve sosya medyada “ilerleme”nin önemli ve gerekli olduğunun altını çizmek isteriz.

İletişim:
http://www.alternatifbilisim.org
bilgi@alternatifbilisim.org, @altbilisim

[1]  http://www.turk.internet.com/portal/yazigoster.php?yaziid=38850, 21 Eylül 2012.
[2]  http://www.turk.internet.com/portal/yazigoster.php?yaziid=38943#, 21 Eylül 2012.
[3]  İslamofobi, inanç ve mezhep temelli nefret söylemleri arasında yer almaktadır. Ancak Başbakan’ın yaptığı tanımlama, İslam dışındaki inançlara nefret söylemini görmezden gelmek, sadece İslamofobi’yi ise düzenlemek yönündedir.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.