Alaturka Nürnberg
- FARUK ÖZSU* - |
İktidar değişimlerinin bir parçasıolan
yargı eliyle tasfiyelerin bir yenisini daha idrak ettik milletçe. Lâkin
yeni iktidarın gözdeleriReşat Petek, Ahmet Gündel ve Osman Can
troykasına bakıldığında bu daha işin başı gibi.
Gerçekten de yeni yargı iktidarının ilk ürünü olarak “Balyoz Kararı”
hukuk, yargı ve demokrasi tartışmalarımızın geldiği seviye kadar,
tartışmanın taraflarının demokratik algı ve anlayışlarını da teşhis
edebileceğimiz yeni ve çok önemli bir evreyi temsil ediyor. Peki, işler
yeni iktidarın yeni militanlarının söylediği gibi mi acaba?
Mevzubahis demokrasi ise…
5276 yıl hapse zil takıp oynayanlar
insanın yüzünü kızartırken, Orhan Kemal Cengiz, Cengiz Çandar ve Oral
Çalışlar vs.’ ile birlikte öfke ve utanç yerini gülümsemeye bırakıyor.
Misal Çandar “Türkiye’nin Nurnberg’i” derken kastı şaka mıydı bilinmez ama asıl yılın şakası adayı O.K. Cengiz’in tecavüz analojisi (“Ne Darbeler Sevdim…” Radikal 23 Eylül) bence.
O halde gelin demokratların “teferruat” saydıkları hukuki çerçeveye bakalım önce:
İlk olarak, Anayasa’nın yeni
148. maddesine göre kuvvet komutanlarıYüce Divan’da yargılanmalı
idiler. Askeri hakimlerin hakimlik teminatını da unutmayalım. Bu
kurallar -bir suçun görev olarak düzenlenmesine imkan varmışgibi- “darbe görev mi ki?” denilip elendi. İkincisi 2004′te kendiliğinden biten
bir süreç sekiz yıl sonra teşebbüs edilmişsayıldı. Özkök ve Yalman
paşaların isteksiz/ürkek/kararsız bir tutumla geri durmaları “engel” olmuş. Bu kabul saçmadır. Zira yasanın kastettiği “engel”-sağlamcı iki paşanın geri durması değil-, kolluğun iş üstünde (en azından planlanırken) yakalamasıdır.
Sadece bu iki hal bile bize davaya şüpheyle bakmamızı gerektiriyor. O tuhaf “delilleri” tartışmıyorum bile. Asıl ilginç olan 2009′da üretilmiş imzasız bir dijital evrakın “kimin” tarafından ve “neden”hazırlandığını
kimsenin merak etmemesi… Şüpheler ciddi, dürüst ve meraklıaraştırmacı
gazetecilerle, Alper Görmüş’ün entelektüel birikimi ve mesleki
yetkinliğini “darbeci safarisinde” ziyan etmemiş halini
bekliyor. (Fakat, eğer mümkünse neredeyse her konuda mantıksız,
tutarsız bilgi yığınlarıarasında debelenmekten helak olan malumatfuruş
Halil Berktay’ı bu meselelerden uzak tutalım. Tartışmamızın sağlığı
açısından olur mu?)
Görüldüğü gibi bu tuhaf dava “demokrasi söz konusu ise hukuk-mukuk dinlemem” usulüyle yürütüldü ve savunuluyor. Demokratların çaktıkları sınav da tam burada başlıyor. Zira gelinen eşik “Otoriter ceza hukuku anlayışı” ile “Demokrat ceza hukuku anlayışı” arasındaki hiç de ince olmayan çizgiye tekabül ediyor.
Otoriter Hukuk Anlayışı
Şüphesiz davanın tüm destekçileri
otoriter anlayışın sıradan örnekleri oldular ama O. Kemal Cengiz’in
bahsi geçen yazısı hukuk fakültelerinde bu başlıkta okutulabilecek
müstesna bir örnek. Cengiz’e göre asıl olan iddia edilen suçun vasıf ve
mahiyeti, ikincil (ve önemsiz) olan ise yargılama hukukunun temel kurum
ve kavramları. Meşru ve sağlam kanıt; doğru fail, yasallık, zamanaşımı,
cezasızlık halleri vs. gibi hususlar teferruat, insan hakları aktivisti
hukukçumuz için. (Demek ki Cengiz yargıç olsa karşısına tecavüz
suçlamasıyla gelen zanlı “suçsuzum/işte delilim/zamanaşımı…”demeye kalmadan darağacında bulacak kendini.)
Cengiz’in güzide bir örneğini verdiği
otoriter ceza hukuku anlayışının temelinde suçun vasıf ve mahiyeti ile
toplum açısından yarattığıtehlikeye özel bir vurgu bulunur. Asıl olan
toplum için yarattığı tehlikedir ve biz bu noktada failin ne kadar “azılı”olduğuna
dikkat göstermeye çağrılırız. Bu yaklaşımın en tipik örneğine tecavüz
ve terör suçlarında rastlarız ve suç fiiline gösterilen asli ve birincil
dikkat bu suçlardaki yargılama sorunlarının ikincilleşmesini de
beraberinde getirir.
Dahası da var. Bu yaklaşım, kaçınılmaz
olarak yargılananları yargılamanın öznesi olmaktan çıkarır ve bir
nesneye dönüştürür. Yargılama sürecinde bazı hatalar meydana gelmiş ise
bile bu tür hatalar yargılama konusu eylemlerin ağırlığı ve önem
derecesi nezdinde ikincildirler ve hatta birer “detay”veya “teferruat” olarak tasnif edilirler. Bu özelliklerinden dolayı otoriter ceza hukuku yaklaşımı ahlakçı,linçci ve refleksif bir hukuk anlayışına tekabül eder.
Yeni otoritenin en sığ temsilcileri O.
Kemal Cengiz, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar ve Taraf’ın vurucu güçlerinin
(Baransu/Oğur/Uslu/Altınok/Görmüş) içinde bulundukları siyasal-hukuksal
konumalış biçimi tam da bu noktada açığa çıkmaktadır. Onlar hukukta
otoriterlik yanlısıdırlar. Suçun niteliğini, temel hak ve özgürlüklerin
önüne almakta ve yargılama hukukunun içinde yer aldığı tüm hukuk devleti
ilkelerini demokrasi adına yerle bir etmeyi mazur
göstermeye çalışmaktadırlar. Kuşkusuz aldıkları konum demokrat
olamayacağı gibi gerçekte demokrasi karşıtı bir konumdur.
Demokrat Hukuk Anlayışı
Demokrat ceza hukuku anlayışı ise ceza
hukukunun otoriteyi tahkim etme ve araçsallaşma riskini en yüksek
seviyede taşıyan yapısınedeniyle yargılama hukukunu ve yargılama
taraflarının eşitliğini önemser. Yargılama hukukunu, suçun nitelik ve
vasfının önüne alır ve suçlara özel dikkat gösterilmesi çağrılarına
karşı yargılamada temel hak ve özgürlüklerin birincil ve asıl olduğu bir
yaklaşım sergiler. Otoriter hukuk yaklaşımı sahiplerinin iddialarının
tersine yargılama hukukundaki sorunlar “detay” ve “teferruat” değil asıl ve birincildir.
Yargılananları nesneleştiren otoriter
yaklaşımın ahlakçı ve linçci eğilimlerine karşı yargılamanın gerçek
koşullarına özel bir vurgu yapar ve bu konuda tavizsiz olmak zorundadır.
O halde soralım mı? Hakikaten söz konusu
demokrasi ise, hukuk, hak ve özgürlükler teferruat sayılabilir mi?
Antidemokratik uygulamaları ve yargılamalardaki eşitsiz ortamları
teferruat haline getirerek hala demokrat kalabileceğinizi mi
sanıyorsunuz?
Ortak kamusal vicdan
Gerçekliğe dönük bakış açımız her zaman
önemlidir. Perspektifimiz, sonuçları da en başından belirler.
Ergenekon’dan Balyoz’a, oradan KCK’ya tüm bu “adli süreçler” yeni
iktidar kompleksinin siyasal analiz ve stratejisi üzerinde
yükselmektedir. O analiz, Türkiye’nin kadim sorunlarının
İttihatçı-Kemalist paradigma ve kadrolara bağlıolduğu, çarenin de hem
Türk hem de Kürt siyasetinden mevcut aktörlerin tasfiyesiyle yerlerine “milletin değerlerine bağlı” aktörleri getirmeye dönük bir siyasal akıl ve stratejidir. Tüm bu davalar bu analiz ve stratejinin birer parçasıdır.
Bu nedenle de “Ergenekon ayrı” (Ezgi Başaran sözüm size) diyenlerle Balyoz’daki kıyıma sessiz kalan Kürt siyasetçi ve aydınlarına ve de eski güzel günlerin özlemiyle “paşaların yerine kürt siyasetçilerini” isteyen
yeni mağdurlara tavsiyemiz tüm bu davaların mevcut iktidarın analiz ve
stratejisinden kaynaklandığını unutmamalarıdır. Bu davaların her hangi birine
destek veren, yahut kendi dışındakine kayıtsız kalan her tavır ancak
kendi mağduriyetini hazırlar. Öcalan için yapılan bir değişikliğin bugün
belki de Doğan, Örnek ve Fırtına’nın idamlarınıda önlemiş olabileceğini
unutmamak gerekir. Bunca mağduriyetten sonra ortak bir kamusal vicdan ve adalet anlayışı tesis etmenin zamanıgelmedi mi hâlâ?
Faruk ÖZSU
Diyarbakır Hakimi/Demokrat Yargı Yön. Kur. Üyesi
* http://demokratyargibir.org/ sitesinden alınmıştır.
YORUM YAZIN