Avrupa Basınında Bugün (3 Mart 2014)
İngiltere Basınıİngiltere’de yayımlanan gazetelerin hepsinin manşetinde, Ukrayna’nın Kırım bölgesindeki gelişmelerle ilgili haberler yer alıyor. Çin’de 29 kişinin ölümüne yol açan bıçaklı ve palalı saldırıya ilişkin haberler de sütunlarda göze çarpıyor.
Financial Times, Rus askerlerinin Ukrayna’nın Kırım Yarımadası’ndaki yayılışı nedeniyle Batılı ülkelerin gösterdiği tepkiyi manşetine, “Dünya Moskova’ya çıkışıyor” başlığıyla taşımış.
Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Simferepol’deki Financial Times muhabiri Courtney Weaver, maskeli ve miğferli Rus askerlerinin çevresini sardığı üslerin civarındaki halkın hiç de “işgal altında” gibi hissetmediğini, hatta çocuklarını gezdiren kadınların askerlerle fotoğraf çektirdiğini anlatıyor.
Jan Cienski’nin Harkiv’den aktardığına göre, Rusça konuşan halkın çoğunlukta olduğu doğu bölgesinde de benzer bir atmosfer var.
Harkiv’de Rusya’nın kendilerini başkent Kiev’de geçici hükümet kuran “faşistlerden korumasını” isteyenler gösteri yaparken, aksi yönde düşünenlerden 28 yaşındaki Andrei Kuznetsov şöyle diyor: “Ben Ukrayna vatandaşıyım. Rusya’da olmak istesem Rusya’ya taşınırdım. Ukrayna’ya hiçbir uluslararası müdahale istemedim. Rusların tek yaptığı durumu istikrarsızlaştırmak. Bu, 1968’de Çekoslovakya’da çevirdikleri dümenin aynısı.”
Uzmanlar, Rusya ordusunun ve gizli servisinin Ukrayna’ya çıkarma yapılmasını haftalar öncesinden planlandığını düşünüyor.
Soğuk Savaş döneminde İsveç silahlı kuvvetlerinde istihbaratçı olarak çalışan Johan Lybeck, 150 bin askerle tatbikat yapan Rusya’nın Karadeniz’deki filosunun Baltık Denizi’ndeki filodan destek aldığına dikkat çekerek, “Oradan oraya tam hızla gitmek birkaç gün alır. Bunun hepsi Soçi’deki Olimpiyat Oyunları’ndan sonrası için planlanmıştı” diyor.
Haberde, Rus gizli servisi FSB’nin, Ukrayna’da kurulan yeni hükümet tarafından feshedilen çevik kuvvet polisi üyelerine Kırım’da Rusya pasaportu dağıttığı belirtiliyor.
Avrupalı bir diplomat ise Rusya yönetimi için şu değerlendirmeyi yapıyor: “Güvenlik güçlerinin henüz böyle bir karar alınmamışken Ukrayna’da müdahil olması bize, liberaller ile Silovikler (Güvenlikçiler) arasındaki dengenin çoktan kaybolduğunu gösteriyor.”
Başka bir haberde, Ukrayna krizinin ABD Başkanı Barack Obama’nın karşılaştığı en zor durum olduğu vurgulanıyor. Obama’yı eleştirenler, Suriye konusundaki pasif tutumun Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i cesaretlendirdiğini öne sürüyor.
Obama’nın önündeki seçenekler şöyle sıralanıyor:
Rus yetkililere vize kısıtlamaları uygulanması,
Ukrayna’daki yeni hükümete mali destek,
Rusya’nın G8 topluluğundan çıkarılması.
NATO’nun devreye sokulması veya Ukrayna ordusuna askeri destek sağlanması ise şu aşamada “fazla provokatif” olarak değerlendiriliyor.
Carnegie Europe düşünce kuruluşu uzmanı Jan Techau, NATO ülkelerini kastederek, “Hiç kimse Kırım için savaşa gitmek istemiyor ve Putin bunu biliyor” diyor.
Guardian’ın birinci sayfasında, Kırım’daki askeri üslerde kuşatma altında bulunan Ukrayna askerlerinin Ruslara teslim olmamakta kararlı oldukları öne çıkarılmış.
Gazetenin Avrupa editörü Ian Traynor ise olası 3 senaryo öngörüyor. Bunlar özetle şöyle:
Gürcistan senaryosu: Rusya’nın 2008’de Gürcistan’da yaptığı gibi hızla sahada askeri üstünlük sağlayarak, Kırım’ın statüsü için pazarlık masasına eli güçlü olarak oturması. Aslında bu hemen hemen gerçekleşmiş durumda. Fakat Rusya’nın gözü Kırım’ın ötesinde olabilir.
Yugoslavya senaryosu: Rusya’nın Kırım’ın yanı sıra, Ukrayna’nın doğusuna da asker çıkarması, ülkenin kuzeybatı ve güneydoğu olarak bölünmesini gündeme getirebilir. Bu durumda; Ukraynaca konuşan Katolik çoğunluk ile Rusça konuşan Ortodoks azınlık arasında bir iç savaş kaçınılmaz olabilir.
Diplomatik senaryo: AB’nin bu tür durumlardaki geleneksel tavrı, ekonomik yaptırım ve ulaşım kısıtlamaları uygulamak. ABD de Rusya’ya ekonomik tecrit uygulanmasını değerlendiriyor. Fakat Rus şirketi Gazprom, Avrupa’nın baş enerji tedarikçisi. Bu senaryonun devreye girmesi halinde, BM temsilcileri mekik diplomasisi yürüterek, yeni Ukrayna’da bir çeşit İsviçre modeli oluşturmaya çalışacaktır. Rusya ise federal veya konfederal sistem içinde etkinliğini sürdürme arayışında olacaktır.
Independent’ın başyazısında, durumun kızışmaması için bütün tarafların temkinli davranması salık veriliyor. Aynı gazetede Mary Dejevsky’nin yorum yazısının başlığı şöyle: “NATO ‘ihaneti’ ve Brüksel’in söylemi Putin’i eyleme itti.”
Başyazısında Putin’i, ülkesini dünyadan tecrit edilmiş hale sürüklemekle eleştiren Times gazetesinde Roger Boyes şu noktaya dikkat çekiyor: “Rusya Gürcistan’a girdiğinde büyüyen bir ekonomiydi. Şimdi ise Rusya kırılgan durumda.”
Gazetedeki bir başka haberdeyse, Kırım’da nüfusun yaklaşık %12’sini oluşturan Tatar-Türk nüfusun kaygılarına dikkat çekiliyor.
Çariçe Büyük Katerine dönemindeki kırım ve Stalin dönemindeki toplu sürgün nedeniyle Rusya’ya soğuk hisler taşıyan Kırım Türklerinin geçen hafta yerel parlamento önünde Rus milliyetçileri ile çatıştığı hatırlatılıyor.
Kırım’daki yerel hükümetin başındaki Sergei Aksyonov’un güvence vermesine rağmen Kırım Türkleri arasında savunma gücü oluşturulduğu aktarılıyor.
Bahçesaray’da yaşayan 57 yaşındaki Server, “ateşli gençlerin” toprağını savunmaya istekli olduğunu belirterek, “Barut fıçısı üzerinde oturuyoruz” diyor.
Çin’deki bıçaklı-palalı katliam
Guardian’da, Çin’in güneybatısındaki Kunmig kentinde bıçaklı ve palalı saldırıyla 29 kişinin ölümü ve yaklaşık 130 kişinin yaralanmasıyla ilgili geniş bir habere ve bir yorum yazısına yer veriliyor.
Saldırıdan Şincan Özerk Bölgesi’nde bağımsız Doğu Türkistan devleti kurulmasını savunan Uygurların sorumlu tutulduğunu belirten Tania Branigan, Çin ekonomisi büyürken güvenlik bütçesinin 1 milyar doları bulduğuna ve Müslüman azınlığa yönelik kısıtlamaların arttığına dikkat çekiyor.
2008’den bu yana Uygurlar ile Han Çinlileri arasındaki çatışmalarda yüzlerce kişinin öldüğü hatırlatılan yorum yazısında İsveç Ulusal Savunma Koleji’nden Magnus Ranstrop’un ağzından, suçlamaların aksine Uygur militanların dışarıyla bağlantılarının çok sınırlı olduğunu belirtiyor.
Rotterdam Erasmus Üniversitesi’nden Andrew Fisher, Şincan gibi yerlerde yaşanan kentsel dönüşümün, eski kentlerde yıkımın nasıl yapılacağı konusunda bir etnik gerilim yarattığının altını çiziyor.
Mısır’da yeni hükümet
Financial Times gazetesinde, yeni göreve başlayan Mısır Başbakanı İbrahim Mihlib’in, grev yapan işçilere “vatanseverlik” çağrısı aktarılıyor.
Grev yapan tekstil ve çelik işçilerinin yanı sıra; otobüs şoförlerinin, doktorların ve eczacıların da iş bıraktığı belirtiliyor haberde.
Gazete, 2011’de Hüsnü Mübarek iktidarının devrimle yıkılması ve geçen Temmuz ayında seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin ordu darbesiyle görevden uzaklaştırılmasının ardından ülkede kim iktidara gelirse gelsin, zorlu bir görev devralacağı vurgulanıyor.
Gazetedeki başka bir analizdeyse, Venezüela’da sosyalistlerin iktidarına karşı yükselen protesto hareketi değerlendirilirken, gelişmelerden “en çok kaybedenin veya en çok kazananın” ülkenin en yakın müttefiği Küba olacağı belirtiliyor.
Almanya BasınıRusya’nın Ukrayna’ya bağlı Kırım Yarımadası’na müdahalesini kınayan G-7 ülkeleri, Soçi’de haziran ayında yapılması planlanan G-8 Zirvesi hazırlıklarını askıya aldı. Süddeutsche Zeitung'un konuya ilişkin yorumu şöyle:
“Diplomatik olarak Rusya’ya karşı olağanüstü durum ilan edilmesi gerekir. Her türlü görüşmede sürekli Kırım konusu gündeme getirilmelidir. Bu durumda G8 Zirvesi’nin haziranda Soçi’de yapılması imkânsız görünüyor, bu yüzden de Fransa’nın bu buluşmayı iptal etme yönündeki girişimi doğru. Bununla amaçlanan Putin’e gövde gösterisi değil, durumun normalmiş gibi gösterilmesinin önüne geçmektir. Putin’in, Batı'nın bir müddet için öfkeleneceği, sonra yatışacağı yönündeki beklentileri boşa çıkartılmalı. Aksi takdirde NATO’nun sınırları ötesinde Doğu Avrupa ve Orta Asya’da kimsenin Putin karşısında güvenliği kalmaz.”
Berlin’de yayımlanan Der Tagesspiegel’in yorumunda ise şu satırlar göze çarpıyor:
“Kırım’ın işgaliyle ortaya çıkan kriz gösteriyor ki, Rusya’da 14 yıldır iktidarda bulunan Putin’i Batı hâlâ yanlış değerlendiriyor. Putin Batılı mevkîdaşlarının mantığına sahip değil. Ilımlı tonları diplomatik bir hüner olarak değil, zaaf olarak algılıyor. Onun Batı'daki imajından çok, (özellikle Rusya’nın nüfuzu altında görmek istediği bölge açısından) jeopolitikalar çok daha önemli. Peki bu durumda AB ile ABD ne yapmalı? En azından Putin’in Kırım’daki girişimlerinin sonuçsuz kalmayacağını ve bu durumun Rusya’ya zarar verdiğini açık bir biçimde belli etmeleri gerekir. Önümüzdeki G8 Zirvesi’ne katılmama kararı yerine Rusya’nın dışarıda bırakıldığı G7 formatına yeniden dönüş yapılması daha uygun bir yanıt olurdu.”
Düsseldorf’ta yayımlanan Westdeutsche Zeitung gazetesi de Kırım krizini yorum sütununa taşımış:
“Moskova, Ukrayna’yı gözden çıkarmaya niyetli değil ve bölgedeki nüfuzunu geri kazanmak için her an patlamaya hazır durumun tırmandırılmasında da bir sakınca görmüyor. Peki kim onu durdurabilecek? Pekin ve Moskova’nın veto hakkı nedeniyle BM Güvenlik Konseyi bloke edilmiş durumda. AB, diplomatik süreç içinde iyi bir izlenim bırakmadı ve askerî açıdan da verebileceği herhangi bir tepki bulunmuyor. ABD ise Suriye’de kanıtladığı üzere, artık tehditlerini uygulamaya koymak istemiyor ya da imkânları sınırlı. Hele Sovyetler’in yıkılmasından sonra ortaya çıkan coğrafyada buna hiç hazır ve istekli değil. Bu durumda Ukrayna neredeyse kendi kaderine terk edilmiş durumda.”
Nürnberger Nachrichten adlı gazete de Ukrayna konusunda tek çıkar yolun Moskova ile diyalog olduğu görüşünü savunuyor:
“Batı ne yapabilir ki? Diplomasi dışında çok fazla bir şey değil! G-8 Zirvesi’nin tam da Soçi’de yapılması planlandığı için Rusya’nın G-8'den çıkartılması onu daha da kışkırtabilir. Ve de bu, onun iktidar hesaplarından vazgeçmesini de gündeme getirmez. Peki yaptırımlar? Putin bir karşı tepki olarak kendi kendine yaptırım uygularsa bunun çok tehlikeli sonuçları olabilir, özellikle Rusya'dan doğalgaz alan Alman ekonomisi açısından… Ukrayna çevresindeki Soğuk Savaş'ın yeniden tırmanmasının etkileri bu nedenle Almanya'da da hissedilecektir. O yüzden Batı soğukkanlılığını koruyarak Moskova ile diyalog araması bir zaruret.”
Avusturya BasınıAvusturya gazetesi Der Standard, Rusya’nın büyük güç olarak siyaset sahnesine çıktığı vurgulanan yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“Rusya’nın G-8'den uzaklaştırılma tehditlerinin işe yarar değil, ama güçlü sembolik bir anlamı olabilir. Bu da ‘bu tür tavırlar kabul edilemez’ mesajıdır. Putin’in kibri de böyle bir girişimden etkilenmiş olurdu. Ama öte yandan Putin, tüm dünyanın Rusya’ya karşı birleştiğinin bir ‘kanıtını’ daha iç politikada kullanma olanağına kavuşmuş olurdu. Başkan Obama’nın dış politikası (İran örneğinde de görüldüğü üzere) askerî çözümler yerine diplomasiyi öne çıkartıyor. ABD’nin bu rotasını başkaları gibi Putin ve ABD’deki kimi çevreler zaaf olarak yorumluyor ve Suriye meselesinde Putin bu durumu çok akıllıca kullandı. Rusya büyük güç olarak uluslararası siyaset sahnesine dönüş yaptı. Ancak Sovyetler dönemindeki gibi Putin'in Rusyası da uluslararası oyun kurallarını dilediği gibi yorumluyor. Sınırların değiştirilemez olması, devletlerin egemenliğine saygılı olunması gibi kurallar örneğin… Suriye söz konusu olunca Rusya bunlara ‘evet’, Ukrayna olunca ‘hayır’ diyor.”
İspanya BasınıSağ liberal İspanyol gazetesi El Mundo ise yorumunda Putin'in uluslararası arenada izole olduğunu vurguluyor:
“Batılı güçler, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i emperyalist vizyonundan vazgeçirmek için her türlü yola başvuruyor. Batı'nın bu tepkisi yerinde, ancak bir etkisi olur mu, onu zaman gösterecek. Kremlin’in oldu-bittiye getirdiği gelişmeler çok fazla iyimserliğe yer olmadığını gösteriyor. Askerler Kırım’ı işgal etti. Bu, NATO ile dostane ilişkiler içinde olan bir devletin mevcut egemenlik haklarının ağır şekilde ihlâli anlamına gelir. Putin eskisinden çok daha fazla izole olmuş durumda. Ne var ki Avrupa’da barışın korunması söz konusu olduğunda tüm bu uluslararası baskıların yeterli olup olmayacağı da bir soru olarak kalıyor.”
İsviçre Basınıİsviçre gazetesi Neue Zürcher Zeitung ise bu son olaylarda asıl kaybedenin Ukrayna olduğu görüşünü savunuyor:
“Bu gelişmelerin en büyük kaybedeni Ukrayna. Öngörülebilir bir süre içinde ülkenin her bölgesinde kabul görecek bir hükümet kurulamayacak. Eğer Kiev’de yeniden Rusya’ya yakın güçler iktidara gelecek olursa, o takdirde ülkenin batısı ayağa kalkacaktır. Eğer bu olmazsa, o zaman da ülkenin Rusya yanlısı bölgeleri Kiev’e nihaî olarak sırtını dönecektir. Moskova toprak işgaline girişmeyecektir, çünkü sınırları değiştirmek için uygun bir ortam yok. Daha olası görünen, Sovyetlerin yıkılmasından sonraki dönemde Ukrayna’da 1990’lı yıllardaki kopma savaşları sonucunda ortaya çıkan ve devletler hukuku tarafından tanınmayan Abhazya ya da Moldova’ya bağlı Transdinyester gibi oluşumların ortaya çıkmasıdır. Bu bölgelerin halkı ise bu durumun getireceği tüm olumsuzlukları yaşamak zorunda kalacaktır.”
(dw/bbc)
YORUM YAZIN