Seçim sandıkları taşınabilir mi?
- GÖKSEL ARSLAN - |
Türkiye, seçim tarihinde ilk kez yapılmak istenen bir uygulamayla karşı karşıya. Sandıkların seçim bölgelerinden başka bölgelere taşınması veya sandıkların birleştirilmesi. Cumhurbaşkanı, iktidar partisi, dolayısıyla kimi valilerin ve seçim kurullarının bu yönde talepleri olduğu biliniyor.
Cizre İlçe Seçim Kurulu, Cudi, Sur, Nur mahallelerindeki sandıkları başka bölgelere taşıyacağını açıkladı. Batman İl Seçim Kurulu ise, on iki mahallesinde sandıkları taşımak için YSK'ya (Yüksek Seçim Kurulu) talepte bulundu. Görünen o ki, güvenlikli bölge ilan edilmiş yerler arka arkaya seçim sandıklarını başka bölgelere taşıyarak, Cumhurbaşkanı ve iktidar partisinin politik taleplerini yerine getirmeye çalışacak.
Ne var ki, sandık taşınması için açıklanan sebepler bugüne kadar hiç kimseyi ikna edemedi, zira basmakalıp cümlelerle ifade edilen "güvenlik" dışında başka bir gerekçe henüz gösterilemedi. Otuz beş yıldan bu yana tekrarlanarak artık içi kof ezber haline gelen "bölücü terör, güvenlik," dikotomisi geçmişte bir hayli işe yaramıştı ancak bugün gerçeklerin üstünü örtme potansiyeli kalmadı.
Sandıkları taşınmak istenen seçim bölgelerinin hepsinde HDP'nin yüzde altmış, yüzde doksan bandında ezici bir oy oranına sahip olması ve HDP'nin baraj altında bırakılma çalışması apolitik insanların dahi bildiği bir gerçek. Buna bağlı olarak, tek başına iktidar için çok küçük oy sayılarına bile ihtiyaç duyulması temel stratejilerden biri ve bizzat iktidar partisinin politika yapıcıları tarafından dolaylı da olsa ifade edildi. Ayrıca eklemek gerekir, asker polis aileleri dahil hemen herkesin sorusu "ne oldu da savaş iktidar tarafından başlatıldı" nın ikna edici cevabı halen yok ve "savaş tek başına iktidar için başlatıldı" argümanı giderek geniş kesimlerce benimsenmeye başlandı. Bu tablo, "güvenlik" gerekçesiyle hangi politik amaçların perdelendiğini hangi gerçeklerin üzerinin örtüldüğünü hiç kuşkusuz berrak biçimde ortaya koydu. Dolayısıyla sandıkların kendi bölgelerinden taşınmaya çalışılması, seçimin usulsüzlük, hile ve sahteciliğe açık hale getirilmesi, daha anlaşılır oldu.
Şu da var ki, altı ısrarla çizilmeli, Türkiye fiili cumhurbaşkanlığı yetkilerinden sonra fiili seçim uygulamasıyla da karşı karşıya. Her meseleye kendi şahsi çıkarları temelinde pragmatik bakan iktidar ekibi 1 Kasım seçimlerine de hukuk temelinde değil adeta “yaptım, oldu” ekseninden baktı. Ne yazık ki halen süregiden bu bakış, her ne kadar "güvenlik" gerekçesiyle rasyonalize edilmeye çalışılsa da, Türkiye'nin bağlı olduğu Avrupa kurumlarının kriterlerine, hukuka ve yasal düzenlemelere açıkça aykırı. Üstelik, aykırılık taşıyan başlıklar, yerleşik ve temel noktalarda.
1. Anayasa, “seçimlerin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma” yetkisini açıkça YSK’ya vermiş.
Her ne kadar Anayasa YSK' ya böyle bir yetki verse de, bu yetki yasaların açık hükmü hilafına, yasal hükümleri yok sayarak işlem yapma yetkisi şeklinde anlaşılamaz. Anlaşılırsa YSK açıkça hukuka, anayasaya aykırı aykırı işlem yapmış olur. Seçimlerin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma hiç kuşkusuz yasal hükümlerin sınırları içinde olacaktır.
Peki, o yasal hükümler ne der? Seçim Yasası, tam adıyla "Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Yasa", 4. maddesi, “Seçimlerde her muhtarlık, bir seçim bölgesidir” der ve devam eder, her sandık bölgesi 300 seçmeni kapsayan “sandık bölgesine” ayrılır. Dolayısıyla her muhtarlık bölgesinde bir seçim sandığı kurulması ve o sandık işlemlerinin yasada sayılan düzen içinde, o muhtarlık bölgesinde yapılması seçim yasasının amir hükmü gereği. Bu durum ancak ve ancak yeni bir yasal düzenlemeyle değişir. Ne YSK'nın kararıyla ne de seçim kurulu veya vali kararıyla. Yasayla düzenlenen bir konu, yeniden ancak yasayla düzenlenir. Tek cümleyle söylemek istersek, sandık taşımak isteniyorsa yasal düzenleme yapılması tartışmasız şarttır.
2. Ayrıca, idare (vali, kaymakam) veya yürütme seçim sandıklarının taşınması konusunda bir talepte bulunamaz. Zira seçimlerle ilgili bütün eylem ve işlemler, YSK veya il, ilçe ve sandık seçim kurulları tarafından yapılır. Seçim işlerinden idare ve yürütme tam anlamıyla elini çeker. "Güvenlik" söz konusu ise kurullar veya YSK durumu değerlendirir ve güvenlik önlemi alınması konusunda karar verir ve yetkililere bildirir ancak şurası çok önemlidir, seçim sandığı taşınması güvenlik önlemlerinden değildir.
Venedik Komisyonu "Seçim Konularında İyi Uygulama Kodu" kararlarına göre "Seçmenlerin İsteklerini Açıklama Özgürlükleri ve Seçim Hileleri ile Mücadele" başlığı altında, "Seçmenlere seçim sandığının bulunduğu bir merkezde oy kullanma imkanı her zaman sunulmalıdır" der. Sözü edilen merkez yasayla düzenlenir. Posta, vekalet, elektronik oy, gezici sandık uygulamaları çok istisnai durumlara has olarak belirtilir ve çok katı şartlara bağlıdır. Türkiye şartlarında ki “Güvenlik” durumu ise istisnai durumlar arasında değildir.
3. Şu da var ki, seçim sandığının taşınması o merkezdeki seçmenler ile diğer seçmenler arasında oy kullanma günü itibariyle ciddi eşitsizliklere yol açar. Özelikle sandığa ulaşma fırsatı ve oyunu kullanma hakkında, özgür iradeyi ortadan kaldıracak ciddi hukuka aykırılıklar ortaya çıkar. Aykırılıklar istisnai değil kitlesel olur.
Oysa ki, aynı durumda bulunanlara aynı hukuki durum uygulanır. Başka deyişle yasama, yargı ve yürütmenin, aynı durumda bulunanlar için haklarda ve ödevlerde, yararlarda ve yükümlülüklerde, yetkilerde ve sorumluluklarda, fırsatlarda ve hizmetlerde eşit davranma, eylem ve işlem yapma mecburiyeti bulunur. Seçim işlemleri istinasız seçmenlerin bütününe tam ve en küçük bir sapma olmadan eşit uygulanmalı. Dolayısıyla, kimi yerlerdeki sandık merkezlerinin taşınması gibi keyfiyetler eşitsizlik yönünden ağır Anayasa ihlali oluşturur.
4. Sandık merkezleri erişilebilir olmalı. Erişilebilir olma seçmenlerin kanaatlerini değiştirecek zorluklar taşımamalı, hayatın genel akışına uygun olmalı. Dolayısıyla on binlerce seçmeni toplu halde araçlara bindirip kendi bölgelerinin dışında, olağan dışı koşullarda oyunuzu kullanın dememeli.
Biraz daha ayrıntıya bakarsak, Cizre'nin üç mahallesinin seçmen sayısı yaklaşık otuz dört bin. Seçmenler arasında yaşlı ve hasta olanların refakatçileri, kadınların yanlarından ayıramadıkları bir veya birden fazla çocuk olduğunu düşündüğünüzde on binlerce insandan söz ediyoruz. Bu hareketliliğe Bitlis ve daha sonra taşıma açıklaması yapma ihtimali bulunan bölgeleri de eklersek , yüz bin kişiyi aşkın insanın kütlesel hareketinden söz ediyoruz demektir.
Sonuç olarak, YSK, talepler konusunda kısa zamanda incelemesini yaparak kararını açıklayacak. Şayet YSK sandıkların taşınmasında hukuka aykırılık görmeyip iktidarın istekleri doğrultusunda karar verirse açıkça hukuka ve yasaya aykırı karar vermiş olacak ve bizi şaşırtmayacaktır. Bilindiği gibi, 7 Haziran seçimlerinde seçim yasalarına aykırı kararlar aldığı AGİT raporlarına geçmiş , ( AGİT, 7 Haziran 2015, Seçim Gözlem Heyeti Sonuç Raporu, sayfa 15, paragraf 2) bir kurumdan söz ediyoruz. Tersi bir ihtimali ise, olması gereken olduğundan soğuk kanlı karşılarız fakat toplumsal gelişmenin önünde önemli bir tıkaçı kaldırdığı için değerini teslim ederiz. Nihayetinde bu katatonik ortamda küçük de olsa adımlara ihtiyacımız var, hem de yakıcı şekilde.
YORUM YAZIN