Header Ads

Kılıçdaroğlu: Geleceğimiz #Hayır'lı olsun. 'Yaşasın Hürriyet' diyoruz biz de gençler gibi.

"’Rakka’ya gideceğiz’ diyorlar. Kimin çocuğuna sen güveniy
orsun da Rakka’ya gidiyorsun? Garibanın çocuğuna mı güveniyorsun? Önce kendi çocuklarını al, hep beraber gidin Rakka’ya"

- "Rakka’ya hangi gerekçeyle gidiyoruz? Kim teşvik ediyor sizi, hangi devletin kara kuvvetleri konumuna geliyorsunuz"

- "Sayın Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyor, başbakanlık koltuğu zaten boş. O da cumhurbaşkanı yardımcısı gibi görev yapıyor. Siz, Sayın Cumhurbaşkanı bir şey söyleyecek de Binali Yıldırım buna itiraz edecek, aklınız gelir mi böyle bir şey? Tam tersine esas duruşta. Sayın Erdoğan’ı 500 metreden görse,100 düğmesi varsa 10 saniyede ilikler"

- "Diyorlar ki ’Tek adam rejimi Türk tipidir.’ Osmanlı’da bile tek adam yok. Padişah var bir de veziriazam var, sadrazam var. Veziriazam şimdiki başbakan. Sen Osmanlı’yı, Selçuklu’yu bilmiyorsun, tarihteki hiçbir Türk devletinin yapısını bilmiyorsun"

- "15 yıldır milletin kafasını ütülediniz, sabah, öğle, akşam ’istikrar, istikrar’ dediniz. Tek başınıza 15 yıldır memleketi yönetiyorsunuz. Demek ki 15 yıldır bu memlekette istikrarsızlık varmış da sizin haberiniz yokmuş"

- "Buradan Sayın Erdoğan’a söz veriyorum; vallahi de billahi de... Çık arkadaş, rahat rahat de ki ’Ben evet oyu için meydanlara çıkıyorum. Açılış törenleri için değil.’ Bunu söyle vallahi ses çıkarmayacağım. Hiç değilse dürüst ol, nitelikli ol"

- "Bir partinin mutfağında anayasa hazırlarsanız işte böyle olur. Oturup tartıştılar mı? Hayır. Kendi kendilerine çaldılar, kendi kendilerine oynuyorlar. Nereye götürüyorlar Türkiye’yi? Bir maceranın içine götürüyorlar. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti bir maceraya teslim ediliyor"


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:

20 TEMMUZ’U KİMSE UNUTMASIN
15 Temmuz’da bir darbe girişimi oldu ve darbe girişimini elbirliğiyle savuşturduk.20 Temmuz’da bir sivil darbe oldu ve o sivil darbenin sonuçlarını yaşıyoruz. Önümüzdeki günlerde giderek artan bir baskıyı hep beraber göreceğiz. 20 Temmuz’u hiç kimse unutmasın. 20 Temmuz Türk siyasal tarihinde bir sivil darbe tarihidir.


MÜJDAT GEZEN KİMSENİN ÖNÜNDE BOYUN EĞMEYEN BİR SANATÇI
Son bir haftada yaşananları aktaracağım size, seçtiğim bazı yaşananları aktaracağım.  Müjdat Gezen Sanat Merkezine yapılan saldırı. Müjdat Gezen dik, onurlu duran, kimseye eyvallahı olmayan bir sanatçı, kimsenin önünde boyun eğmeyen bir sanatçı. Kültür Merkezini gece yakıyorlar. Verdiği cevap çok güzel, “Binamızı yakabilirler, ateşe verebilirler ama yüreğimizdeki cumhuriyet ateşini hiç kimse söndüremez” diyor, bir sanatçıya yakışan cevap.

SAMET BURAK SARI, SEVGİLİ YOL ARKADAŞIM, HEPİMİZ SENİN ARKANDAYIZ
Gençlik Kolları üyemiz Samet Burak Sarı dün tutuklandı. Niye tutuklandı? Tweet atmış diye. Kendisi “Bu Tweet’leri ben atmadım. Eşleştirme yapın” diyor. Savcı mahkemeye veriyor, mahkeme serbest bırakıyor. Savcı itiraz ediyor, başka bir mahkemeye gidiyor, aynı talebi yineliyor “Bunları ben atmadım, eşleştirme yapın, kim atmışsa gidin tespit edin” diyor. Ama mahkeme, başka bir söze gerek kalmaksızın tutuklanmasına karar veriyor. Sevgili genç arkadaşım,  sevgili yol arkadaşım; hepimiz senin arkandayız. Bütün gençleri nasıl destekliyorsak, seni de öyle destekliyoruz.  

GAZETECİLERİ SUSTURMAK DEMOKRASİYE ZARAR VERİYOR
Hapisteki gazeteci sayısı 150’yi aştı. 150’yi aşan sayı Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç bir darbe döneminde yaşanmamıştır. En son, Deniz Yücel’i çağırıyorlar, Die Welt Gazetesinin Türkiye temsilcisi, hem Türk vatandaşı hem Alman Vatandaşı, kendisi de ifade vermeye gidiyor, gözaltına alıyorlar, uzun süredir tutuklu. Kısa süre içinde özgürlüğüne kavuşmasını istiyoruz. Bu, bizim arzumuz. Bir gazeteci üzerine bu kadar baskı kurmak doğru değildir; gazetecileri hapse atmak doğru değildir, gazetecileri susturmak doğru değildir. Bu, demokrasiye zarar veriyor, Türkiye’ye zarar veriyor, Türkiye’nin imajına zarar veriyor. Umarım kısa süre içinde serbest bırakılır. Gözaltına alınmasının gerekçesi şu: Berat Albayrak’la ilgili olarak İnternet’te yayınlanan iletiler, mailler vardı. Biz, Berat Albayrak’ın ne halt ettiğini gayet iyi biliyoruz, Irak’ta neler yaptığını çok iyi biliyoruz. Benim Amerika ziyaretim sırasında saniye saniye kendisine kimler tarafından bilgi verildiğini de biliyorum ama Türkiye’nin gündemi bu olmadığı için şimdilik sessizliğimizi koruyoruz ama Berat Albayrak bunu kulağına küpe etsin, yeri zamanı gelince söyleyeceğiz.

BIRAKIN DİKTAYI, 12 EYLÜL ASKERİ DARBESİNİ BİLE ARATIYORSUNUZ
Aramızda Siyasal Bilgiler Fakültesi, yani Mülkiyeliler var. Hoş geldiniz diyoruz size. Mülkiye, bizim akademik dünyamızın en önemli kurumlarından birisidir. Türkiye’yi yönetenler oradan çıkarlar, demokrasiyi onlar getirirler, özgürlükleri onlar savunurlar,  haksızlığa onlar isyan ederler. 20 Temmuz darbesinden sonra pek çok hocanın, akademisyenin görevine son verildi. Sevgili gençler, 12 Eylül askeri darbesinde görevine son verilen hoca sayısı 120 idi. Biz bunlara “1402’likler” diyoruz. 20 Temmuz darbesinden sonra görevine son verilen akademisyenlerin sayısı 4811, 4811 akademisyeni kapının önüne koydular. O hocalar ki çocuklarımızı emanet ettiğimiz, çocuklarımıza aydınlık bir geleceği öğreten, çocuklarımıza umut veren, onların iyi yetişmesi için her türlü fedakârlığı yapan ve bu hocalar yetişsin diye yurt dışına gönderdiğimiz, emek verdiğimiz, harcamalar yaptığımız, gelsin, üniversitelerimizde çocuklarımıza ders versin diye üzerine titrediğimiz 4811 hocayı kapının önüne koydular. Şimdi, diyorlar ki “Türkiye’de bir dikta yönetimi yok.” Ya, 12 Eylül’ü bile aratıyorsunuz, bırakın diktayı, 12 Eylül askeri darbesini bile aratıyorsunuz siz.

KENDİ İÇLERİNDEN, KURUCULARINDAN BİR AKADEMİSYEN KAPININ ÖNÜNE KONULDU
Bir örnek vereceğim, onların çevresinden bir örnek vereceğim. Fatma Bostan Ünsal görevine son verilen akademisyenlerden birisi. Bunun özelliği, AKP’nin 64 kurucusundan birisi bu aynı zamanda, 64 kurucusundan birisi kapının önüne konuldu. Eşi Adalet ve Kalkınma Partisinin eski milletvekili, MAZLUMDER’in başkanı. Bakın değerli arkadaşlarım, İkisi de bütün hayatları boyunca insan hakları mücadelesi vermişler. Yeni Asya Gazetesine yaptığı açıklamada şöyle diyor Fatma Bostan Ünsal: "28 Şubat’ta doktora sınavına başörtülü olduğum için alınmadım. Akademi bize kapalıydı ama onun dışında görüşlerimizi rahat bir şekilde ifade ediyorduk. Yani 28 Şubat döneminde dahi görüşlerimizi rahat bir şekilde ifade ediyorduk. “Meşru bir pozisyonumuz vardı. Bugün o meşruiyetle konuşamıyoruz. Mağduriyetleri dile getirdiğimizde kendi arkadaşlarımız -ki bunlar daha ziyade Ak Parti seçmeni- bunu ihanet olarak görüyorlar." Düşünebiliyor musunuz Türkiye’nin geldiği noktayı. Kendi içlerinden birisi, sıra ona geldi değil, kapının önüne konuldu arkadaşlar. Onun da görevine son verildi, üniversiteden atıldı. Bakın, biz hep söyledik, yine söylüyorum: İnsanın siyasi düşüncesine bakmıyoruz, insanın kimliğine bakmıyoruz, insanın yaşam tarzına bakmıyoruz, insanın kılık kıyafetine bakmıyoruz, insansa, bu ülkede yaşıyorsa başımızın üstünde yeri var diyoruz, bu kadar açık. Bakın, Fatma Ünsal Bostan daha dramatik bir şey söylüyor. “Gözaltındayken ve evindeyken intihar edenler çok daha trajik durumlar olduğu için kamu görevinden ihraç edilenlerle ilgili konuşmaktan utanıyorum” diyor. “Beni üniversiteden attılar ama evimdeyken, gözaltındayken intihar edenler var” diyor, “Daha ağır sorunlar yaşayanlar var” diyor. Benim sorunum onların sorununun yanında çok daha düşük, çok daha az” diyor. “Ve ben kendi sorunumu anlatmaktan utandım” diyor.

ANAYASA REFERANDUMUNDA SAĞI SOLU BIRAKALIM, İLERİYİ GERİYİ BIRAKALIM
Sayın Ünsal, geçekleri kimse örtemez, gerçekleri kimse kapatamaz; gerçek, bütün çıplaklığıyla Türkiye’nin önünde duruyor. Gelin, Anayasa referandumunda sağı solu bırakalım, ileriyi geriyi bırakalım, kim demokrasi istiyorsa, kim özgürlük istiyorsa, kim bu ülkenin vatandaşı olarak kendi ülkesinde rahat yaşamak istiyorsa el ele gönül gönüle “hayır” oyu verelim.  Ayrıca, biz hep beraber, kim mağdursa onların yanında duracağız. Aramızda mağdur aileleri var. Sevgili anneler, kapıdan girerken bir grup anne gözyaşları içinde önümü kesti.  “Çocuklarımız aylardır hapiste” diyorlar. Ben Harp Okulu öğrencilerini de biliyorum, pilotları da biliyorum, askerleri de biliyorum, hepsini biliyorum. Size sözümüz söz adalet gerçekleşinceye kadar her zaman mağdurların yanında olacağız.

HALKIN GÜNDEMİNDE BİRİNCİ SORUN İŞSİZLİK
Değerli arkadaşlarım, gündemimizde Anayasa değişikliği var, referanduma gidilecek ama halkın gündeminde ne var? Halkın gündeminde birinci sorun işsizlik. Ne diyorlar? “18 yaşına bastın mı milletvekili olacaksın” diyorlar. Bir gencin babası geldi. “Oğlum 18 yaşında değil, 28 yaşında, kaç yıldır işsiz. Biz milletvekilliği falan istemiyoruz, biz çocuklarımıza önce iş istiyoruz, iş, iş, iş, iş istiyoruz” diyor.

ÖNCE KENDİ ÇOCUKLARINI AL, HEP BERABER GİDİN RAKKA’YA
18 yaşındaki milletvekilliğini kimin için getiriyorlar? Bu Ankara’da oturan beyler var ya, kendi çocukları ve torunları için getiriyorlar. Onlar milletvekili olacak. Neden? Bir de üstelik hiç askere gitmeyecek. Bereket versin, Sayın Cumhurbaşkanı bu gerçekleri meydanlarda anlatıyor. Biz anlatsak kimse inanmayacak “Olur mu öyle şey?” diyecekler. Söylüyor beyefendi.  “18 yaşında milletvekili yapacağım, askerden de muaf yapacağım.” Kimin çocuğunu? Kahramanmaraşlı Ökkeş’in çocuğunu mu yapacak? Berber İrfan’ın çocuğunu mu yapacak? Kimin çocuğunu milletvekili yapacak? Kendi çocuklarını ve torunlarını milletvekili yapacaklar; onlara irfan hazırlıyorlar, gelecek hazırlıyorlar. Vatandaşlarımdan isteğim: Nisan ayında sandığa gideceksiniz. Demokrasi sadece benim sorunum değil, hepimizin sorunu, Sandığa giderken şu soruyu kendinize sorun: Benim 18 yaşında, 19 yaşında, 20 yaşında, 25 yaşında çocuğum var, kaç aydır, kaç yıldır işsiz. Sen buna iş mi buldun? Şimdi, milletvekilliğiyle beni kandırmaya çalışıyorsun. Gençlerin oyunu almaya çalışıyor. Sevgili gençler, bu oyuna gelecek misiniz? Kimse bu oyuna gelmez arkadaşlar. Ayrıca askerlikten muaf yapacaklar, bu Ankara’daki beylerin çocukları hiç askere gitmez, hiç gitmedi, gitmiyor da zaten ama garibanın çocuğu El Bab’a gider, garibanın çocuğu eksi 35 derecede, eski 20 derecede dağların tepelerinde terörle mücadele eder, şehit olur gelir, onlar ne yaparlar? “Çok iyi oldu, Allah şehitlik nasip etti” der. Senin çocuğuna niye nasip olmuyor bu şehitlik? Sen kendi çocuğunu niye göndermiyorsun? El Bab’a niye göndermiyorsun? Şimdi diyorlar ki “Rakka’ya gideceğiz.” Sen kimin çocuğuna güveniyorsun da Rakka’ya gidiyorsun? Garibanın çocuğuna mı güveniyorsun? Önce kendi çocuklarını al, hep beraber gidin Rakka’ya, biz de alkışlayalım.  Alın çocuklarınızı gidin Rakka’ya. Ne diye gidiyoruz Rakka’ya? Hangi gerekçeyle gidiyoruz Rakka’ya? Kim teşvik ediyor sizi? Hangi devletin kara kuvvetleri konumuna geliyorsunuz siz? Türkiye’nin güvenliği El Bab’dı, bitti. Bunlar bir ara, hatırlarsanız, Şam’a da gidip Emevi Camii’nde namaz kılacaklardı. Allah’ın takdiri Süleyman Şah Türbesini kaçırmak zorunda kaldılar.

İKİ YILDA İŞSİZ SAYIMIZ 771 BİN ARTTI
İşsizlik… Ne diyorlar? “Efendim, yeni Anayasa değişikliğiyle biz Türkiye’yi uçuracağız” diyorlar. On beş yıldır Türkiye’yi siz yönetiyorsunuz. Siz, Türkiye’yi uçurdunuz da birisi kalkıp engel mi oldu? Kaldı ki iki yıl fiilen başkanlık sistemi uygulanıyor. Sayın Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyor, Başbakanlık koltuğu zaten boş, o da Cumhurbaşkanı yardımcısı gibi görev yapıyor. Siz, değerli vatandaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanı bir şey söyleyecek de Binali Yıldırım buna itiraz edecek, aklınıza gelir mi böyle bir şey? Tam tersine esas duruşta. Geçen gün de söyledim. Sayın Erdoğan’ı 500 metre uzaklıkta görse yüz düğmesi varsa on saniyede hepsini ilikler. Hangi çift başlılık?                        İki yıldır, ne iki yılda? İşsiz sayımız 771 bin arttı, 771 bin kişi işsizlik ordusuna katıldı. Hani siz Türkiye’yi uçuracaksınız! Son iki yılı bir görelim bakalım, son iki yılda şunu yaptık, bunu yaptık, işsizliği azalttık deyin, biz de inanalım, vatandaş da inansın. Tam tersi, Türkiye bir felaketin eşiğine ağır ağır yuvarlanarak gidiyor değerli arkadaşlarım.

BİZİM İŞSİZ ORDUMUZ TÜRKMENİSTAN NÜFUSUNDAN, NORVEÇ NÜFUSUNDAN DAHA FAZLA
İşsizlik oranında resmî rakamlar açıklandı, yüzde 12.1 iş arayanlarda. Bir de iş aramaktan ümidini kesenler var. “Niye umudunu kestin?” diye soruyorlar. “Yıllardır iş arıyorum, iş bulamadım” diyor. “Peki, iş bulsan çalışır mısın?” “O zaman seni işsiz saymıyoruz” diyorlar. Onları da dahil ettiğinizde işsiz oranı yüzde 19,4. Kriz dönemlerinde işsiz sayısı kaçtı? 1982’de yüzde 7,6; 1990 Körfez krizinde yüzde 8; 2001, hani şu gecelik faizlerin yüzde 1 500’e çıktığı dönemlerde, yüzde 9; 2017’de yüzde 19,4. 6 milyon işsizimiz var. 6 milyon işsiz ne demektir? Danimarka’nın nüfusu kaç? 5 milyon 600 bin. Bizim işsiz ordumuz Danimarka nüfusundan daha fazla. Türkmenistan’ın nüfusu 5 milyon 400 bin. Bizim işsiz ordumuz Türkmenistan nüfusundan daha fazla, çoluk çocuk hepsi dahil. Norveç’in nüfusu 5 milyon 200 bin; bizim işsiz ordumuz Norveç nüfusundan daha fazla. Nasıl bir felaket olduğunu anlatmak için bu rakamları veriyorum size çünkü işsizlik, umutsuzluk demektir. İşsizlik, bütün kötülüklerin anasıdır. Bir kişi işsizse ne olacak? Askere gitmiş gelmiş gencecik bir çocuğu düşünün, filinta gibi bir çocuğu düşünün, taşı sıksa suyunu çıkaracak ama işsiz; babanın annenin eline bakıyor, acaba harçlık alabilir miyim diye. Utanarak söylüyor annesine “Babama söyle bana biraz harçlık versin” diyor. Biz, Türkiye’yi bu hâle getirdik, bunlar getirdiler, bu Ankara’daki beyler getirdi Türkiye’yi bu hâle. Türkiye’de boşanmalar arttı diyoruz, niye artıyor? Sebeplerinden birisi de bu işsizlik, aileler parçalanıyor işsizlik nedeniyle, geçinemiyorlar, sorun çıkıyor.

ZEKÂYA BAKIN, PIRIL PIRIL…
Peki, değerli arkadaşlarım, bu Ankara’dakiler gerçekten işsizleri düşünüyorlar mı? İşsizlerin sorunlarına çözüm üretiyorlar mı? Şimdi hakkını yemeyelim. Sayın Cumhurbaşkanı çıktı, TOBB’da bir konuşma yaptı ve bir çağrıda bulundu, “Türkiye’de kaç işveren var? 1 milyon işverenden her biri 1 işçi alsa işsizlik biter” diyor. Zekâya bakın, pırıl pırıl bir zekâ. Ekonomi bilgisine bakın, vallahi Nobel almış olanlar halt etmiş bunun yanında. Bu kadar güzel bir öneri nereden gelir? Ama şu var: Bu öneriyi önce 2004’yılında yapmıştı Trakya’da, kimse takmamıştı. 2010 yılında TOBB’da yapmış, kimse takmamış; 2016’da yapmış, kimse takmamış; 2017’de yine TOBB’da yaptı. Takarlar mı takmazlar mı bilmiyorum? Şimdi, şu noktaya geldi: Diyor ki “Ben işçi çalıştırmayanları yani yeni işe başlayacak olanları çalıştırmayanları teşhir edeceğim, o işverenleri teşhir edeceğim”  yani şantaja başvurdu yani baskıya başvurdu.

BU MİLLETİN FERASETİNE, AHLAKINA, GELECEK ÜMİDİNE GÜVENİYORUM
Değerli arkadaşlarım, bütün dünya bilir ki hatta ilkokul öğrencileri bile bilir ki –bunun için böyle üniversite bitirmeye gerek yok- eğer bir ülkenin fabrikaları tütüyorsa, bir ülkede üretim varsa işsizlik sorunu yoktur arkadaşlar. Yatırım yapıyorsanız, fabrikalar kuruyorsanız, istihdam alanları yaratıyorsanız sorun yoktur. Bir işveren neden işçi çıkarır? Keyfi için mi? Hayır. Zarar ediyor, sattığının karşılığını alamıyor, ne yapsın bu adamcağız. Emin olun öyle işverenler biliyorum ki gözyaşları içinde işçisinin işine son vermiştir. Ne yapsın? “Yürütemiyorum, götüremiyorum” diyor. Şimdi buna baskı kuruyorlar “Bir işçi alacaksın” diye. Parasını ver. Bir çağrı daha yapalım, güzel bir çağrı olsun: Bu Ankara’daki beylerin fabrikaları var, gemileri var, kobileri var, her şeyleri var. Allah aşkına bunlar bir tane işçi aldılar mı? Bir tek işçi bile almamışlar. Sen al kardeşim. Her fabrikana on bin tane işçi al! Ne olacak? Her gemiye beş bin tane işçi al! Sen demiyor musun “İşçi alın” diye. Alın.  Elinizden tutan mı var? Elin oğluna gelince “Fabrikana zorla iş al” diyeceksin, kendine gelince görmeyeceksin, duymayacaksın! Bu milletin ferasetine güveniyorum, bu milletin ahlakına güveniyorum, bu milletin gelecek ümidine güveniyorum. Bu milletin bu tür palavralara kulak asmayacağını da biliyorum.


GİTTİLER AFRİKA’DA ARAZİ KİRALADILAR
Zonguldak’ta kömürümüz var değil mi? Orada dünya kadar işsizimiz var, değil mi? Dışarıdan kömür getiriyorlar. Ya, niye sen kendi ülkendeki kömürü çıkarmıyorsun? 5 bin tane işçi alabilirsin oraya.  Gittiler Afrika’da arazi kiraladılar. Allah aşkına şu komediye bakın, Afrika’dan arazi kiraladılar. Niçin? Orada tarım yapacaklar. Sonra? Orada da istihdam yaratacaklar! Ya, senin ülkende 6 milyon işsiz var kardeşim. On beş yıldır bu ülkede 2 Trakya büyüklüğünde alan ekilmiyor. Sormuyor musun çiftçiye, arkadaş niye ekmiyorsun bu tarlayı? Afrika’ya gidip senin arazi kiralamanın ne gereği var! Burada köylünün arazisi var ya. Alın terinin karşılığını ver, bütün dünyayı besler bizim köylümüz. Gazi Mustafa Kemal, boşuna “Köylü milletin efendisidir” demedi. Siz bu milletin kölesi hâline getirdiniz.

SEN DE SANDIKTA ONLARI SIFIRLA
Değerli arkadaşlarım, çiftçi kardeşlerime seslenmek isterim: Bunlar kimin hükümeti? İyi düşün, iyi düşün, kimin hükümeti bunlar?  Sana tek bir örnek vereceğim, geçen hafta da verdim, her seferinde de vereceğim, milletvekili arkadaşlarım, siz de her gittiğiniz yerde bunu anlatın. Yatın, kotranın vergisini sıfırladılar, senin mazotunun üzerindeki vergiyi sıfırlamadılar. Şimdi düşün bakalım, bu hükümet kimin hükümeti; senin hükümetin mi yatçıların kotracıların hükümeti mi? İyi düşün kardeşim, iyi düşün,  Nisan’da gideceksin sandığa, bir ders vermenin zamanıdır. Artık, bağımsız iradeni ortaya koymanın zamanıdır. Gelecek Türkiye’yi güçlü çizmenin zamanıdır. Demokrasiden vazgeçmiyoruz demenin zamanıdır. Senin mazotunda eğer vergileri sıfırlamayıp, yatta, kotrada vergiyi sıfırlıyorlarsa sen de sandıkta onları sıfırla kardeşim.



TÜRKİYE’YE TURİST GELMİYOR, ÇÜNKÜ TÜRKİYE’NİN İMAJI BOZULMUŞ VAZİYETTE
Yerli yatırımcı yatırım yapmıyor. Niye yapsın? Adam, geleceğini göremiyor ki. Ayrıca can ve mal güvenliği yok. Yani bir kararnameyle yatırım yapacağım, bir kararname ile benim mal varlıklarıma el koyacaklar. Mümkün mü bu? Mümkün. Yapıyorlar mı? Yapıyorlar. “Niye yatırım yapayım” diyor. Yerlisi yapmıyor, ya yabancısı? Yabancısı da Türkiye’den kaçıyor. Bakın, örnek vereyim arkadaşlar, resmî veriler. 2016’nın ilk üç çeyreğinde bir önceki yıla göre uluslararası sermaye girişi yüzde 64,4 oranında düştü, gelmiyor. Ayrıca tasfiye edilen sermaye miktarı da yüzde 70 artmış vaziyette, yabancılar Türkiye’yi terk ediyor. Peki, sadece sanayici, çiftçi mi mağdur? Hayır, arkadaşlar, buyurun turizm sektörüne bakın. Doğanın en güzel parçası bizim ülkemiz; denizimiz var, göllerimiz var, nehirlerimiz var, ovalarımız var, yaylalarımız var, güzel insanlarımız var, her iklimimiz var. Bu kadar güzel bir cennette yaşıyoruz ama turist gelmiyor. Türkiye’ye turist niye gelmiyor? Güneş fazla diye mi gelmiyor? Hayır. Deniziniz var diye mi gelmiyor? Hayır. Tarihi eserleriniz çok iyi, onun için mi gelmiyor? Hayır. Türkiye’ye güvenmiyorlar arkadaş, Türkiye’nin imajı bozulmuş vaziyette. “Demokrasisi olmayan bir ülkeye ben nasıl geleyim” diyor. Siz bir Alman gazetesi Die Welt’in Türkiye temsilcisini neden gözaltına aldınız? Gelmezler arkadaşlar, gelmezler. Sen kalkıp Almanya’daki bir gazetenin Türkiye temsilcisini gözaltına alırsan hiçbir Alman buraya gelmez, niye gelsin? İngiliz gelmiyor, Japonlar gelmiyor, niye gelsinler buraya? Bizim beş yıldızlı otellerimizin eksiği mi var? Hiçbir eksiği yok. Hizmette kusurumuz mu var? Hiçbir kusurumuz yok. Fiyatlarımız çok mu yüksek? Hayır, yüksek de değil ama gelmiyor kimse.

VATANDAŞ BORÇ BATAĞI İÇİNDE
Değerli arkadaşlarım, bütün bunların sorumlusu kim? Bu soru can alıcı sorudur! Bütün bunların sorumlusu Türkiye’yi yönetenlerdir, Türkiye’yi iyi yönetemiyorlar. Peki, fatura kime çıkıyor? Fatura millete çıkıyor, bunlar faturayı ödemiyorlar. O nedenle bütün milletime sesleniyorum, vatandaşlarıma sesleniyorum: 16 Nisan’da sandığa gideceksiniz, bu faturayı artık ödemiyoruz demenin zamanı gelmiştir, bu faturayı artık ödemiyoruz demenin zamanı gelmiştir. O kadar ağır bir faturayla karşı karşıya ki vatandaş, vatandaş borç batağı içinde. Bir ara Orta Doğu bataklığı diyordum, itiraz ediyorlardı, şimdi onlar da “Orta Doğu bataklığı” diyorlar. Orta Doğu bataksa, oraya asker göndermeyeceksin kardeşim, Rakka’ya asker göndermeyeceksin. Vatandaşın 424 milyar lira borcu var; kredi kartı, tüketici kredisi borcu yani 424 katrilyon lira borç altında vatandaş, bu kadar büyük bir rakam. Peki, vatandaşım kendisine sorsun: 424 milyar lira bankalara benim borcum var. Benim bu borcumu sıfırladı mı bu Hükümet? Hayır. Sıfırlayacak mı bu hükümet? Hayır. Ama ben vatandaşıma bir tüyo vereyim: Kimin borcunu sıfırlıyorlar ve sen şunu kendi vicdanında tart: Bu hükümet kimin hükümeti? Hani bir vatandaş vardı, telefonla konuşurken milletin anasına küfreden bir vatandaş vardı, bunların el üstünde tuttuğu bir müteahhit vardı, “milletin anasına şunu yapacağım” diyen, onun 424 milyon liralık vergisini ve cezasını sıfırladılar ama senin borcunu sıfırlamıyorlar. Şimdi düşün, vicdanına sor bakalım sevgili vatandaşım: Bu Ankara’daki beylerin hükümeti kimin hükümeti, kimden yana tavır alıyor? Kimin çıkarlarını koruyor? Vatandaşın mı, yoksa birilerinin mi? Bunu vicdanına sor.


BU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ VATANDAŞIN HANGİ DERDİNİ, HANGİ SORUNUNU ÇÖZÜYOR?
Seçim meydanlarına çıktılar referandumda, kol kola ha bire mitingler yapıyorlar. Emin olun çok mutluyum. Sayın Cumhurbaşkanı meydan meydan geziyor, değişikliği anlatıyor. Emin olun kendisine yürekten teşekkür ediyorum, çünkü bu 18 yaşı biz anlatamazdık. Sağ olsun, o anlattı. “18 yaşındaki çocuklarımızı biz milletvekili yapacağız, askerlikten de muaf sayacağız onları.” Güzel. Ben bunu anlatsaydım koro hâlinde üstüme gelirlerdi “Yok, sen doğruyu söylemiyorsun, bunlar yalandır” diye. Cumhurbaşkanına “Yalandır” diyemiyorlar şimdi. Adam söylüyor, doğruyu da söylüyor. Bunun için getiriyorlar.
Başka? Bir noktaya henüz yeteri kadar gelemedik. Bu 50 milletvekilini niye artırıyorlar? 550 milletvekilini 600’e çıkarıyorlar, bunun cevabını hâlâ bekliyoruz; vatandaş da bekliyor, ben de bekliyorum bir vatandaş olarak. Çünkü yükü sonunda bizim sırtımıza vuracaklar. 178 milyon lira, eski parayla 178 trilyon lira vatandaşın cebinden milletvekili maaşı olarak çıkacak. Peki, bu Meclis, Meclis ne yapacak? Dişleri sökülmüş Meclisin, al maaşı otur yerine. O zaman niye milletvekili sayısını niye 600’e çıkarıyorsun, 550 milletvekili neyine yetmiyor, 450 milletvekili neyine yetmiyor, neden 600’e çıkarıyorsun? Eğer 600’e çıkarıyorsa, sen de buna “Hayır” diyorsan sevgili vatandaşım, 16 Nisanda sandığa gideceksin, hayırlı bir iş yapacaksın.
Şimdi, ben deseydim ki efendim, bu Anayasa değişikliğiyle bütün yetkiler tek elde toplanıyor, kıyamet koparırlardı. “Ne demek tek elde toplanıyor? Bak, Meclis var, mahkemeler var, her şey var.” Cumhurbaşkanı sağ olsun, meydanlara çıktı ve dedi ki “Biz bütün yetkileri tek elde topluyoruz. Bütün yetkiler bana aittir” dedi. Teşekkür ederim Sayın Cumhurbaşkanı, bu kadar açık ve bu kadar net konuştuğunuz için. Ben şimdi vatandaşlarıma soruyorum. Ben diyordum ki bu bir rejim değişikliğidir “Yok” diyorlardı. Parlamenter demokratik rejimden tek adam rejimine geçiyoruz. Bunu itiraf ettiğin için, bunu söylediğin için sana yürekten teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.
Efendim, şu soru da önemli: Bu Anayasa değişikliği vatandaşın hangi derdini, hangi sorununu çözüyor? Vatandaşım kendisine sorsun, sorununu alsın, yaşadığı sorunu vicdanında ölçün biçsin, tartsın kendisine sorsun, ya bu anayasa değişikliği Türkiye’nin gündemine geliyor, benim hangi sorunumu çözecek? Borçlarım mı bitecek, çocuğum iş mi bulacak, terör mü bitecek, Türkiye uçacak mı, Türkiye batacak mı, ne olacak bu hâlimiz diye kendisine sorsun vatandaş, hangi sorununu çözecek? Bunun cevabı henüz yok. Sadece bir laf var “Türkiye’yi uçuracağız.” Uçurduğunuz kadar uçurdunuz, Türkiye’yi felaketin eşiğine getirdiniz, Türkiye’yi bir darbe eşiğine getirdiniz. Siz, on beş yılda Türkiye’yi büyütecektiniz de birisi gelip size engel mi oldu?

BUNDAN DAHA İYİ ÇİFT BAŞLILIK MI OLUR?
Adalet… Buna “Evet” demek adaletsizliktir. “Hayır” dediğiniz andan itibaren Türkiye’ye adaleti getireceksiniz. Adalet gelecektir, “Hayır” dediğiniz zaman adalet gelecektir. Diyorlar ki “Bu Anayasa değişikliğiyle istikrar gelecek.” Ya, on beş yıldır milletin kafasını ütülediniz, sabah, öğle, akşam “İstikrar, istikrar, istikrar” dediniz, biz de dinledik. “İstikrar” dediniz, tek başınıza on beş yıldır memleketi yönetiyorsunuz. Ya demek ki on beş yıldır bu memlekette istikrarsızlık varmış da sizin haberiniz yok. Yaratan kim varsa bir istikrarsızlık, bu ülkeyi yönetenler. Emin olun, bir gün gelecek şunu da söyleyecekler: “On beş yıldır Türkiye’yi biz yönetmiyorduk, başkaları yönetiyordu.” Emin olun, bakın bunu da söyleyecekler. Şimdi arıyorlar, acaba kime bunu ihale edelim? Birisine ihale edecekler ama eminim bize ihale etmeyecekler, bu konuda memnunum. Diyorlar ki “Anayasa değişikliğiyle çift başlılık kalkacak.” Ya, çift başlılık yok ki zaten, az önce örneğini verdim. Binali Bey itiraz mı edecek Allah aşkına, böyle bir kapasitesi mi var? Yok böyle bir şey. Böyle bir yeteneği mi var? Yok böyle bir şey. “Ben Başbakanım” diyebiliyor mu? Hele Erdoğan’ın yanında hayatta diyemez. “Ben emrinizdeyim” der, o kadar “Başbakanım” diyemez. Şimdi kalkıyorsun sen, bütün yetkileri bir kişiye veriyorsun, bütün Türkiye’nin yetkisini bir kişiye teslim ediyorsun. Olmaz, değerli arkadaşlarım. Çift başlılık, aslında bununla çift başlılık getiriyorlar, onu da itiraf ediyorlar meydanlarda. “Efendim, bakın ben hem başkan olacağım hem de bir partinin genel başkanı olacağım.” Yani bu ne demek? İki şapkam olacak, iki başım var benim. Birisi, şapkamı taktım mı başkan, diğer şapkamı taktım mı partinin genel başkanı. Bundan daha iyi çift başlılık mı olur?
Vilayetler, ne oldu, orada da çift başlılık. İl başkanı ne? Partinin genel başkanını temsil ediyor. Partinin genel başkanı kim? Cumhurbaşkanı. Bir de şöyle bir şey, o daha da önemli: Diyelim ki başkan, o il başkanını başkan yardımcısı tayin etti. Eder mi? Eder çünkü sayı yok. Vatandaşım da sorsun yani. Ya arkadaş, bu anayasa değişikliğini getiriyorsunuz da kaç tane başkan yardımcısı olacak, kaç tane? Beş mi, on mu, elli mi, yüz mü, bin mi, kaç tane başkan yardımcısı olacak, bu belli değil. Sayın Cumhurbaşkanından istirham edelim de bu konuya da bir açıklık getirirse memnun oluruz. Ayrıca kaç bakan olacak, bunu da bilmiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanından istirham edelim de bunu da açıklığa kavuştursun, kaç bakan olacak? Canı sıkıldığı zaman kaç bakanı kapının önüne koyacak, kaç bakanlık yeniden yaratmış olacak, bunları da öğrenmek isteriz.
Değerli arkadaşlarım, eğer Cumhurbaşkanı o ilin başkanını başkan yardımcısı olarak tayin ederse vay o valinin hâline. Valiye diyecek ki bir dakika, kendine çeki düzen ver. Ben geldiğim zaman esas duruşta duracaksın. Tamam, ben il başkanıyım ama aynı zamanda başkanın da yardımcısıyım diyecek. Vali ne yapacak? El pençe divan “Emredersiniz” diyecek. Bu mudur devlet arkadaşlar? Bu mudur koskoca Türkiye Cumhuriyeti devleti? Vatandaşlarım vicdanında ölçüp tartıp, biçip sandığa öyle gitsinler.

BU NASIL BİR TARAFSIZLIK
Başka bir şey, tarafsızlık... Yine Sayın Erdoğan’a yürekten teşekkür ediyorum, gerçekten son derece samimi, güzel bir açıklama yaptı. “Bir insanın karakterinde tarafsız olmak diye bir şey olur mu? Olmaz.” Evet, bunu ben demiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı miting meydanlarında – bir daha okuyayım- “Bir insanın karakterinde tarafsız olmak diye bir şey olur mu? Olmaz” diyor. Merak ettiğim bir şey var, o da şu: Peki, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yemin ederken tarafsız davranacağına dair namus ve şeref sözü veren kimdi Allah aşkına? Bu nasıl bir tarafsızlık?
Bakın, siyasi anlamda tarafsızlık, tarafsızlığın tanımları çok, siyasi anlamda var, ekonomik anlamda var, pek çok anlamda tarafsızlık, hakem, spor, vesaire her anlamda var. Siyasi anlamda tarafsızlığa şöyle diyor: “Özellikle parlamenter rejimlerde parlamento çatısı altında alınan karar ve yürütülen işlemlerin Meclis Başkanlığı tarafından tarafsız biçimde sevk ve yönetimini açıklamaktadır.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı nedir? Tarafsızdır. Çünkü her gruba yani partisi olan her gruba eşit davranmak zorundadır. Tarafsızlık üzerine böyle bir kural vardır. Cumhurbaşkanı da tarafsız olmak zorundadır. Neden? Bütün anayasalarımızda var çünkü cumhurun başkanıdır, halkın. Onun partisi vesairesi olmaz, bütün halkı temsil eder, 80 milyonu temsil eden bir kişi. 80 milyonu değil de bana oy verenleri temsil edeceğim derseniz cumhurun başkanı olamazsınız, kendi partinizin başkanı olabilirsiniz ama cumhurun başkanı olamazsınız.
Başka? Sadece bu mu var bizim hukuk sistemimizde? Hayır. Hakemliği düşünün, Galatasaray’la Fenerbahçe’nin maç yaptığını ve bu maçta da Galatasaray Başbakanının hakemlik yaptığını düşünün. Olur mu? Olmaz. Hakemin ne olması lazım? Tarafsız olması lazım. Tarafsızlık ne demektir? Objektif olmak demektir. Tarafsızlık ne demektir? Sağduyulu olmak demektir. Tarafsızlık ne demektir? Haksızdan yana olmamak demektir, tarafsızlık budur. Kuralları yerine koyacaksınız, yasalara uyacaksınız, tarafsızlık budur.

BİR PARTİNİN MUTFAĞINDA ANAYASA HAZIRLARSANIZ İŞTE BÖYLE OLUR
Şimdi, Kamu Denetçiliği Kanunu çıktı biliyorsunuz, Ombudsman dediğimiz, Kamu Denetçiliği. Bir vatandaş haksızlığa uğradığı zaman oraya bir dilekçeyle başvurabiliyor. Denetçi gönderiyorlar. Şimdi, Kanun’un bir maddesini okuyorum. “Baş denetçi ve denetçiler görevlerini yerine getirirken tarafsızlık ilkesine uygun davranmak zorundadırlar” diyor. Herhâlde bunlar karaktersiz kişiler. Ne demek tarafsızlık ilkesine uyacak, olur mu öyle şey? Sayın Cumhurbaşkanımız ne diyor? “ Bir insan karakterinde tarafsız olmak diye bir şey yoktur” diyor. Nasıl yemin ediyorlar bunlar, şöyle yemin ediyorlar: “Görevimi tam bir tarafsızlık, dürüstlük, hakkaniyet ve adalet anlayışı içinde yerine getireceğime namusum ve şerefim üzerine ant içerim” diyor. Peki, daha komiğini anlatayım size. Referandumda bir madde var, Anayasa referandumundaki 1’inci madde. Yargı bağımsızlığının yanına iki kelime eklemişler “Yargı bağımsızlığına ve tarafsızlığı” diyor, “Tarafsızlığı”  ilave etmişler oraya. Nasıl oluyor? Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki “İnsanın karakterinde tarafsızlık diye bir şey yoktur.” O zaman Anayasaya o “Tarafsızlığı” niye ilave ettiniz? Komik bir durum yok mu ortada? Artı, daha da ilginç olanı, Sayın Başkan seçildikten sonra Meclise gelecek, tarafsız olduğuna dair yemin edecek, o madde de olduğu gibi duruyor. Niye değiştirmediniz onu? Neresinden tutsanız dökülüyorlar arkadaşlar. Bir partinin mutfağında Anayasa hazırlarsanız işte böyle olur. Oturup tartıştılar mı? Hayır. Düşündüler mi? Hayır. Anayasa hukuku hocalarına sordular mı? Hayır. Kendi kendilerine çaldılar, kendi kendilerine oynuyorlar. Türkiye’yi nereye götürüyorlar? Bir maceranın içine götürüyorlar. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti bir maceraya teslim ediliyor.

KOMEDİ!
Daha da komiği… Sayın Cumhurbaşkanın meydanlara çıktı tabii. Teşekkür ederiz meydanlara çıktığı için, Anayasayı anlatıyor, hiçbir itirazımız da yok kendisine ama “Ben Anayasa referandumu için çıktım” diyemiyor. Niye çıktı? Açılış törenleri yapacak. Buradan Sayın Erdoğan’a söz veriyorum: Vallahi de billahi de çık arkadaş, rahat rahat de ki “Ben Evet oyu için meydanlara çıkıyorum. Ben, açılış törenleri için değil” Bunu söyle, vallahi ses çıkarmayacağım. Hiç değilse dürüst ol, nitelikli ol. “Ben Anayasaya evet için çıkıyorum meydanlara.” Daha garip olanı bizim belediye başkanlarına valiler yazılar yazıyorlar, diyorlar ki “Yeni açılacak yerler varsa bize bildirin. Cumhurbaşkanı gelecek, onları açacak.” Arkadaşlar, komedi bu kadar olur, vallahi de billahi de komedi bu kadar olur. Ya, nasıl bir hükümet, nasıl bir devlet, nasıl bir devlet anlayışı, nasıl bir yönetim anlayışı, anlamakta emin olun zorluk çekiyorum.

TARİHİNİ BİLMEYEN GELECEĞİ İNŞA EDEMEZ
Değerli arkadaşlarım, bir soruyu akıldan hiç çıkarmayacağım, bir sorumuz hep aklımızda olacak: Bir kişiye koskoca Türkiye Cumhuriyeti teslim edilir mi? Eğer bir kişiye teslim edelim canım, ne demek Türkiye? Bırak, Türkiye de onun olsun, tapusu da onun olsun diyorsan git “Evet” oyunu kullan, sorumluluk sana ait. Hayır, bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusunu 80 milyondan alıp bir kişiye teslim edemem diyorsan sandığa gideceksin onurunla, namusunla, ahlakınla “Hayır” oyunu kullanacaksın.
“Efendim, bu tek adam rejimi Türk tipidir” diyorlar. Ya, Osmanlıda bile tek adam yoktu. Padişah var, ama bir de veziriazam var yani sadrazam var. Padişahın mührünü veziriazam kullanır. Padişah sefere çıkmazsa sadrazam orduya komutanlık eder. En önemli kararları o alır yani veziriazam şimdiki başbakan demek. Yani Osmanlıda da var bu ama biz bütün bunların hepsini atıyoruz. Tarihini bilmeyen geleceği inşa edemez. Tarihini doğru bilmeyen bir toplumu felakete sürükler. Sen Osmanlıyı bilmiyorsun, Selçukluyu bilmiyorsun, tarihteki hiçbir Türk devletinin yapısını bilmiyorsun. Emin olun, en son kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, onun da yapısını bilmiyorlar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yetkilileri ne diyor, biliyor musunuz? “Dünyaya ne diye övüneceksiniz, neyi vereceksiniz dünyaya? Hukukun üstünlüğünü biz burada kurduk. Hukukun üstünlüğünü ve demokrasimizi her tarafa söylüyoruz” diyorlar. Düşünebiliyor musunuz, eğer siz demokrasiden, hukuktan, hukukun üstünlüğünden, insan haklarından yanaysanız, zaten bütün dünyada el üstünde tutulursunuz. Bunların tamamını kaybetmiş durumdayız değerli arkadaşlarım.

GENÇLER, OY KULLANIN Kİ HOCALARINIZIN HAKKINI TESLİM ETME FIRSATINI YAKALAMIŞ OLALIM
Aramızda gençler, üniversiteli gençler var, bir çift sözüm var size. Hocalarınızın kapının önüne konduğunu biliyorum. Sizlerin hocalarınıza sahip çıktığınızı da biliyorum. Bu, sizin bir gurur vesilenizdir. Bu, sizin bir onur meselenizdir. Ve siz, yarın hayata atıldığınızda “Ben, benim hocam kapının önüne konulduğunda ben onun yanında dik durdum, onurlu durdum” diyeceksiniz ve çocuklarınıza bunu anlatacaksınız. Bu, sizin geleceğiniz açısından çok ama çok önemli bir süreçtir. Sizden isteğim şu: 6 milyon üniversite öğrencisi var. Bunların büyük bir kısmı aileleri başka yerde, okudukları başka yerde, dolayısıyla Nisan ayında kaydınızı okuduğunuz yere alın ve referandumda oy kullanın. Oy kullanın ki hocalarınızın hakkını teslim etme fırsatını yakalamış olalım. Efendim, biz şimdi hocalarımızın yanında duralım, oy kullanmaya da gitmeyelim! Oy kullanmamaya gitmemek referanduma “Evet” demektir. O nedenle bütün gençlere, üniversite gençleri hepiniz kaydınızı alın, Türkiye bir kişiye teslim edilemez. Türkiye, devasa güzel bir ülkedir. Kör topal da olsa bir demokrasisi vardır. Bir kişilik bir rejim Türkiye’yi felakete sürükler. O nedenle hepimizin görevi vardır, bunu yapmak zorundayız.

SAYIN BİNALİ YILDIRIM, SİYASİ AHLAK YASASINI ÇIKARMAYA VAR MISIN?
Şunu söylüyorlar.  “Hayır” diyenler…” Diyorlar ki “ Hayır diyenler 82 Anayasasını savunuyor.” Böyle bir düşüncemiz asla olmadı. Tam tersine darbe hukukundan Türkiye’nin tamamen arınmasını sağlayalım. Grup Başkanvekili arkadaşlarım beş kanun teklifi hazırladılar, Siyasi Ahlak Yasası… Sayın Binali Yıldırım, Siyasi Ahlak Yasasını çıkarmaya var mısın? Hırsızların bu Mecliste yeri yok. İhale takipçilerinin bu Mecliste yeri yok, düzgün insanların bu Mecliste yeri var. Açık ve net çağrı yapıyorum: Sayın Binali Yıldırım, Siyasi Ahlak Yasasını çıkarmaya var mısın? Daha önce Sayın Davutoğlu, “biz siyasi ahlak yasası teklifini çıkaracağız” demişti. Fırçayı yedi. Ya, o zaman il, ilçe başkanı bulamayız, nereden çıkardın sen bunu” dedi ve o da bir başka darbeyle kapının önüne konuldu. Siyasi partiler yasasını değiştirmeye var mısınız? Seçim Yasasını, yüzde 10 seçim barajını kaldırmaya var mısınız? Siyasetin finansmanını ahlaki temeller üzerine inşa etmeye var mısınız? Yurt dışında çok sayıda vatandaşımız var. Yurt dışı seçim çevresi yasasını çıkarmaya var mısınız? Bakın biz, daha güçlü bir parlamento, daha onurlu bir parlamento, milli iradeyi temsil eden bir parlamento, içeride ve dışarıda kim olursa olsun sorununu özgürce aktarabileceği bir parlamentodan yanayız. Tek adam rejiminden yana değiliz. 80 milyondan 80 milyonun iradesinden yanayız, bunu söylüyoruz.

“HAYIR” ÇIKARSA NE OLUR?
Diyorlar ki “Hayır çıkarsa ne olur?” Hayır çıkarsa, Sayın Cumhurbaşkanı yerinde kalır ama ne olur? Millet diyor ki “Sen Anayasal sınırlar içinde görevini yap, 80 milyonun Cumhurbaşkanı ol. Tarafsızlık ilkesini koru ve yerinde kal. Kim sana saygısızlık yaparsa biz onu haddini bildiririz” diyor, vatandaş “Hayır” dediği zaman bunu söyleyecek. Binali Yıldırım Başbakan olarak görevini yapacak, o da rahatlayacak. Diyecek ki “Referanduma gittik, benim Başbakan olarak kalmamı istediler. Herhâlde Binali Bey’e karşı bir Davutoğlu darbesi yapılmaz. Bu hayır, onun da bir anlamda güvencesi olacaktır.
Bakanlar görevinde kalacaklar, her bakan görevini yapacak. Parlamentoya gelecekler, Parlamentoda bütçelerini sunacaklar, gerekirse güven oylamaları yapılacak. Bütün bunların hepsi olacak. Türkiye Büyük Millet Meclisi daha güçlü, daha görkemli şekilde faaliyetini sürdürecek, yasalar yapacak, özgürce tartışacak, görevini yapacak. Çift başlılık asla olmayacak, herkes kendi görevini yapacak, yasayla, anayasayla tanımlanmış görevini yapacak. Hiç kimse çıkıp da Türkiye Büyük Millet Meclisini ben arzu ettiğim zaman feshediyorum diyemeyecek, milli iradeye saygı “Hayır” oylarıyla daha da güçlenmiş olacak.
Milletvekili ile millet arasındaki bağ korunacak, ilişkiler kopmayacak. Eğer bunları istiyorlarsa sevgili vatandaşlarım, bunları istiyorsanız, bunlardan yanaysanız ölçün biçin, tartın ve düşünün, sandığa öyle gidin. Bu, bir siyasi partinin seçimi değildir; bu, başka bir seçim de değildir. Bu, hak arama, adalet arama, birlikte yaşama, özgürce yaşama, kimlik sorgulaması yapmadan, kılık kıyafet sorgulaması yapmadan, inanç sorgulaması yapmadan 80 milyonun bir arada özgürce yaşayabileceği bir referandumdur. “Hayır” oyu bu kadar değerli, bu kadar güzeldir. Onun için hep hayırlı olsun diyoruz, gücümüz, geleceğimiz hayırlı olsun diyorum.  
Evet, yaşasın hürriyet diyoruz biz de gençler gibi. Özgürlüğümüzü, hürriyetimizi seviyoruz.
Çok teşekkür ederim, sağ olun.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.