Kılıçdaroğlu: Hukuksuz, gayri meşru bir süreci yaşadık. Kaybettiklerini ve artık kaybedeceklerini biliyorlar
Söyleşi: Erdem Gül/Cumhuriyet
*http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/731216/Kemal_Kilicdaroglu__Hayir_ciktigini_iktidar_da_iyi_biliyor.html
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 16 Nisan referandumunda aslında ‘Hayır’ın kazandığını, bunu iktidarın da bildiğini söyledi ve “Çıkan ‘Hayır’ın gücünden çok korktular. Kaybettiklerini ve artık kaybedeceklerini biliyorlar. Biz de bütün gücümüzle ‘Hayır’cılar olarak ‘Evet’ oyu verenleri ‘Hayır’a ikna etme sürecine girdik. Her şey yeni başlıyor” dedi. Kılıçdaroğlu, referandum ve sonrasına ilişkin Cumhuriyet’e açıklamalarda bulundu.
Artık çok güçlüyüz: Hukuksuz, gayri meşru bir süreci yaşadık. Bunu bütün dünya biliyor. Bütün engellemelere karşın yüzde 49’un altına düşüremediler. Bu aynı zamanda şunu gösterir; yalnız değiliz, demokrasiyi savunan güçler yalnız değiller ve arkamızda çok ama çok güçlü bir halk desteği var. Bu halk desteğinin en temel özelliği demokrasi konusunda bilinçli bir kitle olması. Toplumsal yaşamı, toplumsal barışı savunması. Düşünce özgürlüğüne, medya özgürlüğüne önem vermesi, insan hakkı ihlallerine, işkenceye karşı duyarlı olması. Dünyanın ve Türkiye’nin uygar bir parçası olduğunu kabullenmesi ve savunması. Bu açıdan hiçbirimizin umutsuzluğa kapılma hakkı yok.
‘Evet’çileri ikna edeceğiz: Biz ‘evet’ oyu verenleri ikna etme sürecine girdik. Bu ‘Evet’in Türkiye için yarattığı riskleri önümüzdeki süreçte göreceğiz. ‘Evet’ oyu kullananları ikna etmeliyiz ve onlara anlatmalıyız. ‘Evet’in yanlışlığını ve Türkiye’ye getirdiği riskleri anlatmalıyız. Dolayısıyla, ‘Hayır’ oyu kullanan bütün vatandaşların, ‘Evet’ oyu kullananları ikna etme süreci başlamıştır. Demokrasiyi birlikte savunmalıyız.
Kutuplaşmayı aştık: Bir kutuplaşma atmosferi yaratmak istediler. Başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, Devlet Bahçeli toplumu ayrıştırmak ve bölmek, kendi tabanlarının ‘Hayır’ demesini engellemek için olağanüstü bir çaba harcadılar. Bunun tek yolu olarak da kutuplaşmayı gördüler. Biz bu tuzağa düşmedik. Böyle bir tuzak hazırlanmıştı ve biz bu tuzağa düşmedik. Biz inandığımız değerleri anlattık her seferinde. Toplumu kutuplaşma sürecinin içine sokanlara ve sokmak isteyenlere, gayet açık ve net bir biçimde onların arzu ettikleri televizyonlarda ‘Buyurun tartışalım’ dedik. Gelmeye cesaret edemediler. Bu da aslında bizim haklılığımızı gösteren en somut verilerden birisi. Kutuplaşmada devleti kullandılar. Devletin valisini, kaymakamını, araçlarını bütün imkânlarını kullandılar. Buna rağmen sandığa gidip ‘Hayır’ oyu verenler, bu kutuplaşmanın bir tarafı olmadılar. Buna özen gösterildi. Son derece dikkatli, son derece bilinçli sandığa gidildi ve oy kullanıldı.
‘Hayır’cıları ziyaret edeceğim: ‘Hayır’ diyen siyasi partiler var, meslek örgütleri var, sivil toplum kuruluşları var. Bunların hepsiyle görüşmelerimiz devam edecek. Ben de ziyaret edeceğim. Biz demokrasi kavgamızı, mücadelemizi sürdüreceğiz. Aslında süreç yeni başlıyor. Demokrasi mücadelemizi sürdürme süreci yeni başlıyor. Asıl şimdi başlıyor mücadelemiz. Ana hedefimiz güçlü ve demokratik bir parlamenter sistemi Türkiye’de inşa etmek. İl başkanlarımıza ve örgütlerimize de gereken talimatlar verildi. Güçlü bir parlamenter sistemi inşa etmek zorundayız.
Parti meselesinin ötesine geçtik: Kampanya sürecinin başarılı geçtiğini aklı selim sahibi, sağduyu sahibi görüyor. Söylüyor zaten. Bu başarının arkasında gerçekten de demokrasiye inanmış, demokrasiyi savunan bir anlayışın yattığını da hepimizin bilmesi gerekiyor. Olayı bir parti meselesinin ötesinde bir memleket meselesi olarak gördük ve o bağlamda anayasa değişikliğini ele alıp geniş kitlelere aktardık. Pek çok insan normal seçimlerde oy verdiği partinin dışında, onların söylemlerinin dışında bizim söylemlerimize itibar ederek ‘Hayır’ oyunu kullandılar. Bu aslında yeni bir süreç. Bu sürecin özelliği demokrasi paydası içinde HDP’lilerin de, ülkücülerin de, milliyetçilerin de, sosyal demokratların da, mütedeyyinlerin de, liberallerin de buluştuğu bir payda oldu. Bütün bu taraflar şu gerçeği gördüler; demokrasi hepimiz için geçerli bir kuraldır. Bu paydanın oluşumuna en büyük katkıyı verdiğimiz için çok mutluyum.
Dar grupçuluk: Kampanyayı sonuç alacağımıza inanarak yürüttüm. Sonuç da aldık. YSK’nin kararı esas alındığında yüzde 49’luk bir oy oranının yenilgi olduğunu, kampanyanın başarılı olmadığını söyleyen kesimler de var. Siyasetten ve Türkiye gerçeklerinden kopuk yorumlar ne Türkiye’ye ne de CHP’ye bir yarar getirdi. O yorumları yapanlar bir gitsinler, Yozgat’a, Diyarbakır’a, bir Samsun’a, Trabzon’a, Erzincan’a gitsinler. Farklı bir Türkiye gerçeği ile karşılaştıklarını görecekler. Aynı düşünceyi savunan insanların bir arada olduğu atmosferde konuşmak çok kolay. Alkışlamak da çok kolay. Ama o dar grubun ortaya koyduğu tablo bir Türkiye tablosu değil. Siyaset, Türkiye tablosu dikkate alınarak ve o tabloyu çağdaş uygarlığa yönlendirerek yapılır. Siyasetin temel felsefesinde bunun olması lazım. Biz böyle bir yöntem izledik ve izlemeye de devam edeceğiz.
Korktular: YSK’nin tam kanunsuzluk haline, şaibelere rağmen rağmen yükseltebildikleri ‘Evet’ çıtası yüzde 51. O nedenle ‘Evet’i savunan liderler çıkan sonuçtan memnun değiller. Harcanan paralar, yapılan tehditler, kullanılan devlet imkânları ile geldikleri nokta bu. Dayandıkları YSK kararıyla geldikleri nokta bu. Yüzde 51’in bir başarı olmadığını onlar da görüyorlar. Önümüzdeki süreçte bu çizginin devamı halinde ‘Hayır’dan korktular ve kaybedeceklerini biliyorlar.
Demokrasinin ‘d’si yok: Önce diyorlardı ki, OHAL çok kısa sürecek. Hatta 3 ay bile sürmeyecek deniyordu. Fakat KHK’lerin cazibesine kapıldılar. Parlamento yok, AYM yok, yargı yok. Her istediklerini yapabiliyorlar. Anayasanın, yasaların yürürlükte olmadığı ve sadece bir iradenin söylemlerinin yürürlükte olduğu bir süreci yaşıyoruz. Hukuksuzluk ve kanunsuzluk dönemi. Bütün hak arama kanalları kapalı. Ve dönüp AKPM’ye kızıyorlar, ‘niçin denetim sürecine aldınız’ diye. Dönüp kendilerine bakmıyorlar, kendilerini sorgulamıyorlar. ‘Biz nerelerde hangi yanlışları yapıyoruz’ demiyorlar. 150’nin üzerinde gazeteci hapiste olacak ve siz Türkiye’de demokrasi var diyeceksiniz. Buna kimseyi inandıramazsınız. On binlerce kişiyi kamudaki görevinden attınız. Bilim insanlarını üniversitelerden kovdunuz. Sonra diyeceksiniz ki ‘Bizim ülkemizde demokrasi var.’ Hangi demokrasi? Demokrasinin ‘d’si dahi yok.
15 yıldır yönetenlerin ayıbı: Türkiye’nin yeniden denetim süreci kapsamına alınması 15 yıldır Türkiye’yi yönetenlerin en büyük ayıbıdır. Daha düne kadar kurucusu olduğu AKPM’de Türkiye’nin demokratik standartlarının tartışılması ve denetime alınması, suçlanacak bir süreci değil, yönetenler açısından sorgulanacak bir süreci başlatması gerekir. ‘Biz neden AKPM’nin denetim süreci içine girdik, neden’ demeleri, kendilerine sormaları lazım.
AİHM’ye gideceğiz: Tam kanunsuzluk nedeniyle AİHM’ye gideceğiz. Takvimi belirlemeye çalışıyoruz. AYM iki kararıyla YSK kararlarına bakmıyor. O nedenle doğrudan AİHM’ye gideceğiz.
AKP avukatlarının hâkim olması: Yargıda AKP avukatlarının hâkim atanması, yargının siyasallaşmasını sağlayan en temel kararlardan birisi. Bu YSK’nin tam kanunsuzluk mantığının yargının bütün alanlarında kurumsallaşması anlamına geliyor. Yargının siyasallaşması, liyakat sisteminin gözardı edilerek, bir siyasi partiye, cemaate yakınlık ölçü alınırsa bu ülkede adalet en büyük yarayı almış olur. Devleti çökertirsiniz. YSK kararı bunun en temel göstergesidir. Şimdi il ilçe yöneticilerinin, partili avukatların hâkim olarak olarak atanması bunun ikinci ayağıdır ve kurumsallaştırma ayağıdır.
Atatürk’ü karşılamayan hâkim: Böyle bir dönem Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç olmadı. Şu çok önemlidir, Atatürk Kuşadası’na gidiyor ve hâkim karşılamaya gelmiyor. Söylüyorlar Atatürk’e ‘Hâkim sizi karşılamaya gelmedi’ diye. ‘O zaman hep birlikte ona kahve içmeye gidelim’ diyor. Bu o dönemin hakimi, şimdi ise cüppelerinde ilikli düğme olan hâkimler. Siyasi irade önünde iki büklüm olan hakimin onuru yoktur. Onurlu duran hakimin cüppesinde ilik yoktur, düğme yoktur ve kimsenin önünde de eğilmez.
Siyasi partiler yasasına göre, bu yıl içinde kurultayla ilgili çalışmalarımızı yapmak zorundayız. Yapacağız da zaten bunu. Siyasi Partiler Yasası’nın öngördüğü bir süreç ve bu süreçte de kurultayımız yapacağız. Bu süreçte CHP, bütün kadrolarıyla da çok iyi bir sınav verdi. İl örgütleri, ilçe örgütleri, milletvekilleri herkes iyi bir sınav verdi. Hepimiz çalıştık. Toplumu kucaklayan bir dil kullanmaya özen gösterdik ve 16 Nisan’dan sonra da aynı tutumumuz devam ediyor. Toplumun her kesimini kucaklamaya, her kesimine demokrasinin erdemlerini anlatmaya devam ediyoruz. Bizim demokrasi geleneğimizde, özgürce eleştirme, öneri getirme, demokratik yöntemlerle seçim, bunlar bizim CHP’nin geleneğinde olan temel unsurlar. Kurultayımızı da aynı çerçevede yapacağız. Genel başkan adayları çıkabilir, PM adayları çıkabilir. Önce il, ilçe başkanları seçimleri var ve bunlar da demokratik yöntemlerle yapılacaktır. Dolayısıyla parlamentoda demokratik kuralları nasıl işletiyorsak, en küçük ilçeden başlayarak aynı şekilde kuralları işleteceğiz.
*http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/731216/Kemal_Kilicdaroglu__Hayir_ciktigini_iktidar_da_iyi_biliyor.html
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 16 Nisan referandumunda aslında ‘Hayır’ın kazandığını, bunu iktidarın da bildiğini söyledi ve “Çıkan ‘Hayır’ın gücünden çok korktular. Kaybettiklerini ve artık kaybedeceklerini biliyorlar. Biz de bütün gücümüzle ‘Hayır’cılar olarak ‘Evet’ oyu verenleri ‘Hayır’a ikna etme sürecine girdik. Her şey yeni başlıyor” dedi. Kılıçdaroğlu, referandum ve sonrasına ilişkin Cumhuriyet’e açıklamalarda bulundu.
Artık çok güçlüyüz: Hukuksuz, gayri meşru bir süreci yaşadık. Bunu bütün dünya biliyor. Bütün engellemelere karşın yüzde 49’un altına düşüremediler. Bu aynı zamanda şunu gösterir; yalnız değiliz, demokrasiyi savunan güçler yalnız değiller ve arkamızda çok ama çok güçlü bir halk desteği var. Bu halk desteğinin en temel özelliği demokrasi konusunda bilinçli bir kitle olması. Toplumsal yaşamı, toplumsal barışı savunması. Düşünce özgürlüğüne, medya özgürlüğüne önem vermesi, insan hakkı ihlallerine, işkenceye karşı duyarlı olması. Dünyanın ve Türkiye’nin uygar bir parçası olduğunu kabullenmesi ve savunması. Bu açıdan hiçbirimizin umutsuzluğa kapılma hakkı yok.
‘Evet’çileri ikna edeceğiz: Biz ‘evet’ oyu verenleri ikna etme sürecine girdik. Bu ‘Evet’in Türkiye için yarattığı riskleri önümüzdeki süreçte göreceğiz. ‘Evet’ oyu kullananları ikna etmeliyiz ve onlara anlatmalıyız. ‘Evet’in yanlışlığını ve Türkiye’ye getirdiği riskleri anlatmalıyız. Dolayısıyla, ‘Hayır’ oyu kullanan bütün vatandaşların, ‘Evet’ oyu kullananları ikna etme süreci başlamıştır. Demokrasiyi birlikte savunmalıyız.
Kutuplaşmayı aştık: Bir kutuplaşma atmosferi yaratmak istediler. Başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, Devlet Bahçeli toplumu ayrıştırmak ve bölmek, kendi tabanlarının ‘Hayır’ demesini engellemek için olağanüstü bir çaba harcadılar. Bunun tek yolu olarak da kutuplaşmayı gördüler. Biz bu tuzağa düşmedik. Böyle bir tuzak hazırlanmıştı ve biz bu tuzağa düşmedik. Biz inandığımız değerleri anlattık her seferinde. Toplumu kutuplaşma sürecinin içine sokanlara ve sokmak isteyenlere, gayet açık ve net bir biçimde onların arzu ettikleri televizyonlarda ‘Buyurun tartışalım’ dedik. Gelmeye cesaret edemediler. Bu da aslında bizim haklılığımızı gösteren en somut verilerden birisi. Kutuplaşmada devleti kullandılar. Devletin valisini, kaymakamını, araçlarını bütün imkânlarını kullandılar. Buna rağmen sandığa gidip ‘Hayır’ oyu verenler, bu kutuplaşmanın bir tarafı olmadılar. Buna özen gösterildi. Son derece dikkatli, son derece bilinçli sandığa gidildi ve oy kullanıldı.
‘Hayır’cıları ziyaret edeceğim: ‘Hayır’ diyen siyasi partiler var, meslek örgütleri var, sivil toplum kuruluşları var. Bunların hepsiyle görüşmelerimiz devam edecek. Ben de ziyaret edeceğim. Biz demokrasi kavgamızı, mücadelemizi sürdüreceğiz. Aslında süreç yeni başlıyor. Demokrasi mücadelemizi sürdürme süreci yeni başlıyor. Asıl şimdi başlıyor mücadelemiz. Ana hedefimiz güçlü ve demokratik bir parlamenter sistemi Türkiye’de inşa etmek. İl başkanlarımıza ve örgütlerimize de gereken talimatlar verildi. Güçlü bir parlamenter sistemi inşa etmek zorundayız.
Parti meselesinin ötesine geçtik: Kampanya sürecinin başarılı geçtiğini aklı selim sahibi, sağduyu sahibi görüyor. Söylüyor zaten. Bu başarının arkasında gerçekten de demokrasiye inanmış, demokrasiyi savunan bir anlayışın yattığını da hepimizin bilmesi gerekiyor. Olayı bir parti meselesinin ötesinde bir memleket meselesi olarak gördük ve o bağlamda anayasa değişikliğini ele alıp geniş kitlelere aktardık. Pek çok insan normal seçimlerde oy verdiği partinin dışında, onların söylemlerinin dışında bizim söylemlerimize itibar ederek ‘Hayır’ oyunu kullandılar. Bu aslında yeni bir süreç. Bu sürecin özelliği demokrasi paydası içinde HDP’lilerin de, ülkücülerin de, milliyetçilerin de, sosyal demokratların da, mütedeyyinlerin de, liberallerin de buluştuğu bir payda oldu. Bütün bu taraflar şu gerçeği gördüler; demokrasi hepimiz için geçerli bir kuraldır. Bu paydanın oluşumuna en büyük katkıyı verdiğimiz için çok mutluyum.
Dar grupçuluk: Kampanyayı sonuç alacağımıza inanarak yürüttüm. Sonuç da aldık. YSK’nin kararı esas alındığında yüzde 49’luk bir oy oranının yenilgi olduğunu, kampanyanın başarılı olmadığını söyleyen kesimler de var. Siyasetten ve Türkiye gerçeklerinden kopuk yorumlar ne Türkiye’ye ne de CHP’ye bir yarar getirdi. O yorumları yapanlar bir gitsinler, Yozgat’a, Diyarbakır’a, bir Samsun’a, Trabzon’a, Erzincan’a gitsinler. Farklı bir Türkiye gerçeği ile karşılaştıklarını görecekler. Aynı düşünceyi savunan insanların bir arada olduğu atmosferde konuşmak çok kolay. Alkışlamak da çok kolay. Ama o dar grubun ortaya koyduğu tablo bir Türkiye tablosu değil. Siyaset, Türkiye tablosu dikkate alınarak ve o tabloyu çağdaş uygarlığa yönlendirerek yapılır. Siyasetin temel felsefesinde bunun olması lazım. Biz böyle bir yöntem izledik ve izlemeye de devam edeceğiz.
Korktular: YSK’nin tam kanunsuzluk haline, şaibelere rağmen rağmen yükseltebildikleri ‘Evet’ çıtası yüzde 51. O nedenle ‘Evet’i savunan liderler çıkan sonuçtan memnun değiller. Harcanan paralar, yapılan tehditler, kullanılan devlet imkânları ile geldikleri nokta bu. Dayandıkları YSK kararıyla geldikleri nokta bu. Yüzde 51’in bir başarı olmadığını onlar da görüyorlar. Önümüzdeki süreçte bu çizginin devamı halinde ‘Hayır’dan korktular ve kaybedeceklerini biliyorlar.
Demokrasinin ‘d’si yok: Önce diyorlardı ki, OHAL çok kısa sürecek. Hatta 3 ay bile sürmeyecek deniyordu. Fakat KHK’lerin cazibesine kapıldılar. Parlamento yok, AYM yok, yargı yok. Her istediklerini yapabiliyorlar. Anayasanın, yasaların yürürlükte olmadığı ve sadece bir iradenin söylemlerinin yürürlükte olduğu bir süreci yaşıyoruz. Hukuksuzluk ve kanunsuzluk dönemi. Bütün hak arama kanalları kapalı. Ve dönüp AKPM’ye kızıyorlar, ‘niçin denetim sürecine aldınız’ diye. Dönüp kendilerine bakmıyorlar, kendilerini sorgulamıyorlar. ‘Biz nerelerde hangi yanlışları yapıyoruz’ demiyorlar. 150’nin üzerinde gazeteci hapiste olacak ve siz Türkiye’de demokrasi var diyeceksiniz. Buna kimseyi inandıramazsınız. On binlerce kişiyi kamudaki görevinden attınız. Bilim insanlarını üniversitelerden kovdunuz. Sonra diyeceksiniz ki ‘Bizim ülkemizde demokrasi var.’ Hangi demokrasi? Demokrasinin ‘d’si dahi yok.
15 yıldır yönetenlerin ayıbı: Türkiye’nin yeniden denetim süreci kapsamına alınması 15 yıldır Türkiye’yi yönetenlerin en büyük ayıbıdır. Daha düne kadar kurucusu olduğu AKPM’de Türkiye’nin demokratik standartlarının tartışılması ve denetime alınması, suçlanacak bir süreci değil, yönetenler açısından sorgulanacak bir süreci başlatması gerekir. ‘Biz neden AKPM’nin denetim süreci içine girdik, neden’ demeleri, kendilerine sormaları lazım.
AİHM’ye gideceğiz: Tam kanunsuzluk nedeniyle AİHM’ye gideceğiz. Takvimi belirlemeye çalışıyoruz. AYM iki kararıyla YSK kararlarına bakmıyor. O nedenle doğrudan AİHM’ye gideceğiz.
AKP avukatlarının hâkim olması: Yargıda AKP avukatlarının hâkim atanması, yargının siyasallaşmasını sağlayan en temel kararlardan birisi. Bu YSK’nin tam kanunsuzluk mantığının yargının bütün alanlarında kurumsallaşması anlamına geliyor. Yargının siyasallaşması, liyakat sisteminin gözardı edilerek, bir siyasi partiye, cemaate yakınlık ölçü alınırsa bu ülkede adalet en büyük yarayı almış olur. Devleti çökertirsiniz. YSK kararı bunun en temel göstergesidir. Şimdi il ilçe yöneticilerinin, partili avukatların hâkim olarak olarak atanması bunun ikinci ayağıdır ve kurumsallaştırma ayağıdır.
Atatürk’ü karşılamayan hâkim: Böyle bir dönem Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç olmadı. Şu çok önemlidir, Atatürk Kuşadası’na gidiyor ve hâkim karşılamaya gelmiyor. Söylüyorlar Atatürk’e ‘Hâkim sizi karşılamaya gelmedi’ diye. ‘O zaman hep birlikte ona kahve içmeye gidelim’ diyor. Bu o dönemin hakimi, şimdi ise cüppelerinde ilikli düğme olan hâkimler. Siyasi irade önünde iki büklüm olan hakimin onuru yoktur. Onurlu duran hakimin cüppesinde ilik yoktur, düğme yoktur ve kimsenin önünde de eğilmez.
‘Kurultayı toplayacağız’
Siyasi partiler yasasına göre, bu yıl içinde kurultayla ilgili çalışmalarımızı yapmak zorundayız. Yapacağız da zaten bunu. Siyasi Partiler Yasası’nın öngördüğü bir süreç ve bu süreçte de kurultayımız yapacağız. Bu süreçte CHP, bütün kadrolarıyla da çok iyi bir sınav verdi. İl örgütleri, ilçe örgütleri, milletvekilleri herkes iyi bir sınav verdi. Hepimiz çalıştık. Toplumu kucaklayan bir dil kullanmaya özen gösterdik ve 16 Nisan’dan sonra da aynı tutumumuz devam ediyor. Toplumun her kesimini kucaklamaya, her kesimine demokrasinin erdemlerini anlatmaya devam ediyoruz. Bizim demokrasi geleneğimizde, özgürce eleştirme, öneri getirme, demokratik yöntemlerle seçim, bunlar bizim CHP’nin geleneğinde olan temel unsurlar. Kurultayımızı da aynı çerçevede yapacağız. Genel başkan adayları çıkabilir, PM adayları çıkabilir. Önce il, ilçe başkanları seçimleri var ve bunlar da demokratik yöntemlerle yapılacaktır. Dolayısıyla parlamentoda demokratik kuralları nasıl işletiyorsak, en küçük ilçeden başlayarak aynı şekilde kuralları işleteceğiz.
YORUM YAZIN