Header Ads

Otomobil Uçar Gider…

- METİN UNDER -
Başbakan Erdoğan, “Bertaraf olursunuz” diyerek tehdit ettikten sonra bugün ilk kez TÜSİAD’la bir araya geldi. Genel Kurul toplantısında yaklaşan genel seçimden ötürü olsa gerek, son dönemde izlediği sert tutumdan uzak bir tavır sergileyen Erdoğan uzun konuşmasında Türk ekonomisinin başarısını gösterdiğine inandığı birtakım rakamlar verirken bazı rakamlarıysa hiç hatırlatmadı. Özellikle otomotiv sektörüyle ilgili seçtiği rakamlar göz boyayıcıydı. Ancak bunlara da biraz daha derinden bakmak şart.

“2002’de 91 bin adet otomobil satılan Türkiye’de 2010 yılında 510 bin otomobil satıldığını” söyleyen Erdoğan, piyasadaki canlanma ve güvenin göstergesi olarak bu rakamlara vurgu yapıyor. Doğrudur, piyasa işlek görünüyor. Türkiye otomotiv pazarı, toplam satışların yüzde 36,5 oranında artarak 760 bin 913 adete varmasıyla 2010 yılında tüm zamanların satış rekorunu kırdı. Ancak bu olumlu tabloyu gölgeleyen bir gerçeğe bundan böyle daha fazla eğilmek gerekiyor. Türkiye’de toplam araç satışlarının yüzde 60’ı ithal, yüzde 40’ı yerli üretimden oluşuyor. Sadece otomobile bakıldığında daha vahim bir tablo görülüyor. Türkiye’de satılan her 100 otomobilden 70’i ithal, yalnızca 30’u yerli üretim. Yani dış dünyaya kaynak aktaran bir yapı. Bu dengesiz tabloyu şöyle formüle edelim: Ürettiğimiz araçların yüzde 70’ini ihraç ediyoruz, satın aldığımız araçlarınsa yüzde 60’a yakınını ithal ediyoruz.

Bu nedenle Başbakan Erdoğan işadamı Mustafa Koç’a “Soyadınız gibi bir marka ile yerli otomobil üretin” diyor. Son dönemde otomotiv sektöründe bu tür arayışlar var, ancak bu sanıldığı kadar kolay değil. Yerli marka bir otomobil, üretim teknolojisi olarak mümkün olsa bile işin küresel boyutu düşünülmek zorunda. Türkiye Otomotiv Sanayicileri Derneği Genel Sekreteri Prof. Ercan Tezer yaptığımız bir röportajda şöyle diyordu: “Türkiye’nin üreteceği markanın küresel pazarda nasıl ticarileştirileceğinin cevabı verilmeden bu konuyu tartışmak mümkün değil. AB pazarına satacaksanız 27 ülkede şebeke kurmanız lazım. En azından beş bin tane bayi kurmanız lazım. Bu bir yatırım meselesi.” Sadece bu kadar da değil. “Böyle bir modeli çıkarttığınızda yapılan yatırımları geri ödemek için bu modelden en azından 3-4 milyon adet üretmeniz lazım. Böyle bir pazarı oluşturmak lazım. Bu pazarı da küresel pazarla beraber içerde oluşturmak lazım. Otomobilde içerde böyle bir şansınız hemen hemen yok. Yüzde 30 pazar payına sahip olan bir ülkede siz dünya markası geliştiremezsiniz. Ticari araçta da pazar çok büyük değil. Pazar payı yüksek ama pazar büyük değil. Dolayısıyla bu araç yapılır, camekânda kalır, küresel boyutta ticarileşemez” diyor Tezer.

Bu tür bir projenin hayata geçmesi devletin ciddi teşviklerine, en az 10 yıl gibi bir sabır süresine, çok büyük yatırımlara ihtiyaç duyuyor. İşadamlarına “Her biriniz bir işçi alın işsizlik bitsin” der gibi, “Bir Türk markası otomobil üretin” demekle bu işler olmuyor. Devrim’den beri süren yerli marka efsanesini artık bir kenara bıraksak da önce üretime dayalı gerçekçi bir makro ekonomik model tasarlasak hiç fena olmaz.
Metin Under'in Blogu: saklimetinler.blogspot

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.