Header Ads

Selma Irmak, Mektup ve Açlık Grevi..

- GÖKSEL ARSLAN -
Siyasi eylem olarak tarihte ilk defa, sürgündeki mahkumlar tarafından şartlarının iyileştirilmesi talebiyle 1889 Rusya'sında yapılan açlık grevi, uluslararası yankı yaratacak politik sonuçlara kısa süre sonra, başka bir eylemde ve başka topraklarda ulaşacaktı.

İngiltere ‘de 1909 yılı Temmuz unda Marion Wallace Dunlop isimli genç kadın Avam Kamarası' nın duvarına Haklar Bildirgesi' nden (Bill of Rights) bir bölüm yazdığı için hapishaneye kapatılınca, siyasi hükümlü kabul edilmek için açlık grevine başladı.

Sufragistlerin militan kanadından olan M.Dunlop , kadınlara oy hakkı verilmesini sağlamak için eylemlerinden dolayı mahkûm olan ve kendilerini “siyasî suçlu” olarak niteleyen “Kadınların Sosyal ve Politik Birliği” (WSPU ) üyesi, ilk açlık grevi eylemcisiydi. Onu izleyen yüzlerce kadın militan, “adlî suçlu” muamelesi görmelerini protesto amacıyla yaptıkları açlık grevi sonucu uluslararası kamuoyunda beklemedikleri büyüklükte destek bulmuştu

WSPU üyelerinin iradesini iştah açıcı yemeklerle kırmayı deneyen idare başarıya ulaşamayınca, 1909 Eylül’ ünde yüzlerce militan kadının boğazından ve burun deliklerinden süt ve et suyu akıtmak suretiyle zorla beslemeyi denedi. Bu uygulama ağır sağlık sorunlarına yol açtı ve Mary Clarke, Jean Hewart, Katherine Fry zorla beslenmekten öldü. Ölümler parlamentoda sert eleştirilerle birlikte altında yüzlerce doktorun imzası bulunan bildirilerin yayınlanmasına sebep oldu.

Nihayet 1918 senesinde kadınlara oy hakkının tanınmasıyla birlikte sufragistlerin açlık grevi sona erdi. Eylem zaferle sonuçlanmıştı.

Açlık grevinde eylemcinin amacı bir ideale, bir fikre kamuoyunun dikkatini çekmek, politik idealleri için gerekli olduğuna inandığı taleplerini kabul ettirebilmektir. Bu yolda baskı ve zora karşı son kertede başvurulabilecek eylem olması dolayısıyla açlık grevinin politik hukuk bağlamında ele alınması gerektiği söylenebilir. Nitekim açlık grevinin bir tür pasif direnme yolu olduğu ileri sürülür. Ölüm amacı veya ölümün yüceltilmesi etik olarak kabul edilmez. Hukuki yolların sonuç vermemesi ve baskıya karşı koymanın başka yolunun kalmaması sonucu politik hukuka uygun teminatlardan olan , kurallara uymayı red, baskıya karşı direnme, şiddete karşı nefs i müdafa niteliğinde, hak ve özgürlüklerin olduğu kadar politik özgürlüklerinde ihlal edilmesine karşı atılmış bir çığlıktır.

Sufragist kadın mahkumlar eylemlerinin geleceğe kalan, politik mücadelede önemli bir “savaş” geleneği olabileceğini düşünmüşler miydi bilinmez fakat 1909 Londra hapishanelerinden 2012 Diyarbakır hapishanelerine gelenek sürüyor.

KCK ana davasında yaklaşık 4 yıldan bu yana tutuklu bulunan BDP Şırnak milletvekili Selma Irmak, Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nden yazdığı mektupla 6 kadın arkadaşıyla birlikte süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine gireceğini duyurdu.

Irmak mektubunda , “Büyük balık küçük balığı yutar diyenler, küçük balığın direniş gücünü göremeyenlerdir...Sevgili arkadaşlar, böylesi bir süreçte sizlerle olmayı çok isterdim. Tüm olan biteni sadece izlemek, eli kolu bağlı , daha doğrusu kelepçeli izlemek, zamanın insana yapabileceği en büyük kötülük sanırım. Tutsaklık en çok bu olsa gerek. Yoksa, zindan duvarları ya da mekansak kısıtlılık, yüreği ve beyni özgür olan insanlara vız gelir...Değerli Eşbaşkanlarım, onurlu ve direngen Şırnak halkının görev verdiği bir insan, yaşama duyarlı bir kadın olarak ben de tüm bu olan bitene seyirci kalmayı vicdanıma yediremedim. Elimde, tepkimi ortaya koyacak hiçbir enstrüman bırakılmadığı için, elimde kalan tek enstrüman olan, bedenimi ortaya koymak istiyorum…Şu anda çok heyecanlı ve mutlu olduğumu söylemeliyim. Bu halka karşı sorumluluğumu bir nebze de olsa yerine getirebilmenin coşkusunu yaşıyorum…Bu anlamda 15 Şubat tarihinden itibaren Hacire Özdemir, Fadik Bayram, Ayşe Irmak, Leyla Deniz, Pınar Işık, Dirayet Taşdemir arkadaşlarla birlikte süresiz-dönüşümsüz açlık grevine gireceğimizi bildirmek istiyorum…” diyor ve mektubunu şu sözlerle noktalıyor. “Barış ve özgürlük dolu günlerde buluşmak üzere, 14.02.2012, Selma Irmak, Amed Cezaevi”

Mektupla birlikte BDP, artan siyasi ve askeri operasyonlar, tecrit ve rehine politikaları ve çözümsüzlükte ısrar politikaları nedeniyle Şırnak Milletvekilli Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız ile yüzlerce tutuklunun süresiz açlık grevine girdiğini açıkladı.

Muktedirin baskı ve zorbalığı karşısında, “Elimde, tepkimi ortaya koyacak hiçbir enstrüman bırakılmadığı için, elimde kalan tek enstrüman olan, bedenimi ortaya koymak istiyorum” derken belki de Çarlık Rusya’ sın dan İngiltere’ye, İrlanda’dan İran’a, tarihsel ve evrensel bir geleneğin parçası olduğunu haykırıyor Irmak. Vahşi ırkçı neoliberal dünyanın ezici çarkları arasında parçalanmamak, erimemek amacıyla direniş geleneğini özgürlüğün bayrağı olarak o karanlık ve geleceği olmayan muktedirin suratına sallıyor. Politik dogmalar, mutlak hakikat olduğu varsayılan doktrinler insanlık tarihi boyunca nasıl tarihin antika müzesine gönderildi ise zorba neoliberal “Sünni Türk-İslam” doktrini de ait olduğu yere gönderilecek. Zira Irmak’ın ve yüzlerce yol arkadaşının eylemi evrensel olduğu kadar bu topraklardaki geleneğin de parçası olarak “barış ve özgürlük dolu günler” i inşa etmede kilometre taşı olacaktır. Neredeyse en küçük itirazın, BDP politikalarını desteklemenin istisnasız tutuklanmayla karşılık bulduğu , KCK soruşturmasında tutuklu sayısının 7 bine yaklaştığı şartlarda açlık grevi eylemini ve taleplerini görünür kılmak kaçınılmaz bir politik namus meselesidir.

İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) militanlarından Bobby Sands’in insanlık dışı muamelelere maruz kalışını ele alan “Açlık” ( Hunger) filmi, tecrite, tek tip elbise dayatmasına ve işkenceye karşı açlık grevi eylemiyle cevap veren IRA militanlarının direnişini anlatır.

Sands hapishanede açlık grevindeyken milletvekilliği için Sinn Fein tarafından aday gösterildi ve kendi seçim bölgesinde Başbakan Margaret Thatcher'dan fazla oy alarak milletvekili seçildi. Ne yazık ki 1981 yılının Mayıs ayında açlık grevinin 66. gününde hücresinde hayatını kaybetti. Yirmi yedi yaşındaydı ve yirmi beş günlük milletvekiliydi. Cenazesi yüz bini aşkın kişinin katılımıyla kaldırıldı. Thatcher için “terörist”, halk için kahramandı. O yıl, birçok ülke parlamentolarını Sands anısına saygı duruşu yaparak açtı. Türkiye’de ise 12 Eylül Cuntası tüm vahşiliğiyle devam ediyor ve Sands haberleri sansür ediliyordu.

Sansür devam ediyor. Selma Irmak mektubunda “Büyük balık küçük balığı yutar diyenler, küçük balığın direniş gücünü göremeyenlerdir...” diyor. Politik namus küçük balığın direniş gücünü göremeyenlere göstermek, duymayanlara duyurmak sanıyorum. İşte o, hem yara hem bıçak olmaya cüret edenleri gittiğimiz her yere taşımak, sessizlikle boğmalarına izin vermemek sanıyorum.

Sands filmin sonunda “yapacak başka birşey olmadığı için değil, bunun doğru olduğunu bildiğim için yapıyorum” der. Adeta bütün “ama” lı yaklaşımları ters yüz eder. Politik namus biraz da “ama” sız yaklaşmak sanıyorum.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.