Header Ads

12 Eylül, Gurbetçi Çocuk Gözüyle..

- EROL ÖNDEROĞLU -
12 Eylül herkesi bir yerlerde yakaladı ve dondurdu. İstanbul’da tatil yapan bir gurbetçi ailesiydik. Bize çayırlarda delice top oynamak, babamıza da akrabalarını gezmek, birkaç hafta içinde devlet dairelerinde işlerini halletmek düşüyordu. Tatilimizin bitmesine ve Fransa’ya geri dönmeye daha birkaç hafta vardı.

Pendik’teki halamlarda kalıyorduk. Bir gün babamız, çarşıdan dönünce, “Çocuklar yarın sabah dönüyoruz” dedi. Anlaşılır gibi değildi, “daha yeni geldik, nereye gidiyoruz!”…”Bu kadar kısa olacaktıysa neden geldik?”… İtirazlar nafile.
Gece sokaklarda gezerken halamız tedirgindi, zaman zaman silah sesleri de geliyordu. Ama tatilimizi yarıda kesecek ne olabilirdi ki? Bunları kavrayamıyorduk elbette.

‘SONRA İSTESENİZ DE GİDEMEZSİNİZ’
Anlaşılacaktı ki, babamın gurbetçi olduğunu anlayan veya öğrenen çarşıdaki bir memur veya görevli, babama “Beyefendi ortalık karışık, yarından tez çıkıp gidin, sonra isteseniz de gidemezsiniz” demiş.

12 Eylül… Kimisinin canını, kimisinin onur ve haysiyetini, kimisinin özgürlüğünü aldı. 10 yaşında bir çocuğunsa, Türkiye’de özlemle geçirmeyi beklediği haftalar sürecek yaz tatilini elinden aldı. Hayal kırıklığı içerisindeydik.
Annem ile babam artık sadece bunu konuşuyorlardı. Yugoslavya veya Avusturya’daydık. Otoban kenarında dinlenme tesisindeydik. Aracın kapıları açık, radyonun sesi daha bir rahat duyulabiliyordu. Haberleri dinleyen babam darbe olduğu ve sınır kapılarının kapatıldığı haberini verdi.

BBC’DEN İDAM LİSTESİ DİNLİYORDUK
Fransa’ya geri dönebilmiştik. Tatil aniden kesilmişti ama babam işinin başına dönebilecek, biz çocuklarsa okulumuza kaldığımız yerden devam edebilecektik.

80’li yıllar radyo ve televizyon haberleri sırasında konuşmak yoktu. Türkiye’de bir askeri darbe vardı, haberler izlenecekti. Televizyonda sokakları ortalayan tank görüntüleri hâlâ gözlerimin önündedir.

Bir çıkmaz sokakta oturuyorduk. Bizim evimizle amcamların evi sokağın girişinde karşılıklıydı. Bugün hafızamda hâlâ yer etmiş anılardan biri de darbe sonrası günlere dair. Sonradan İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nden çıktığını öğrendiğimiz diğer bir amcamla ilgili idam kararı çıkacağı gündü. Evdekiler, BBC Radyosundan çok uzun bir isim listesini dinliyorlardı. Amcamın adı küçük odaya yankılandığında 3 bin kilometre uzaktaki evdeki kardeşleri baygınlık geçirmişti.

Önceki dönemlerde her iki yılda bir kavuşabildiğimiz İstanbul’a, 80’lerde neredeyse her yıl gelir olmuştuk. Her yıl, bir yeni cezaevinin keşfine çıkıyorduk. Çok sonraları Four Seasons Otel olacak olan Sultanahmet Cezaevi, Hasdal Cezaevi ….

BATTANİYE İÇİNDE KAMYONETE ATILIYORDU
Pendik’ten Sultanahmet’e gitmek için sabahın erken saatlerinden yola çıkıyorduk. Babam, trafiğin kural tanımazlığı ve körüklü belediye otobüslerinin saldığı karabulutların arasında bi telaş, tutuklu ziyaretine yetişmeye çalışıyordu.

Sultanahmet Cezaevi’nin karşısında bir kıraathane vardı. Yine bir ziyaret günüydü. Aileler yakınlarını ziyaret etmeyi bu kıraathane içinde sohbet ederek bekliyordu. Herkesin gözü kocaman bir kapının üzerindeydi. O kapı açılınca ziyaret başlayabilecekti.

Birden açık kasa koyu yeşil renkte bir kamyonet önüne yanaştı. Çok geçmeden kocaman kahverengi kapıdan da askerler çıktı dışarıya. Askerler karşılıklı olarak battaniyeler için ağır yük taşıyor, kamyonetin arka kasasına geldiklerinde battaniyeyi sallayarak kasanın içine atıyorlardı. Kıraathane içinde isyan çıktı. Birden irkildim! Çığlıklar, bağırtılar, fenalık geçirenler, “bizimkilerdi” diyenler… Şaşkınlık içindeyiz. Şoku üzerimizde attığımızda yaşlılara kolonya, su ve mendil yetiştiriyorduk.

ŞİKÂYETÇİYİM!
Avrupa’da buzhanelerde kazanılan paralarla Türkiye’de insani muamelenin parayla satın alındığı günlerdi, hatırlayabiliyorum. İnsanlığı parayla satın alanlar, işkenceyi parayla durduranlar kendilerini şanslı bulurlardı. Rüşvet, hediyeler…

Tek tip elbise dayatmalarına karşı tutuklular çoktandır açlık grevi başlatmışlardı. Artık 40-50 günlerden söz ediliyordu. Yaşamını yitirenlere öyle muamele edildiği günlerdi.

Amcam yedi yıl hapiste yattıktan sonra Askeri Yargıtay kararının da etkisiyle beraat etti ve tahliye edildi. Gördüğü işkencenin hesabını bugüne kadar niçin kimse vermedi; bugün kim verecek?

12 Eylül Darbesi’nin sindirdiği tüm bir toplumun geçmişine gidince kendi çocukluğumun kara tünellerinde yolculuk ettim. Bunu 12 Eylül’e karşı bir çocuğun iddianamesi olarak görün! 12 Eylül’den, sanıklarından şikâyetçiyim.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.