Header Ads

'Atlarını Seven İspanyollar İneklerini; İneklerini Seven Hintliler Köpeklerini Yer'

-yazı: EYÜP TATLIPINAR -
“Önce orta boy bir köpeği öldürün, tüyleri yüksek ateşte yakarak temizleyin. Deriyi henüz sıcakken yüzüp daha sonra kullanmak üzere bir kenara ayırın (başka yemeklerde kullanılabilir.) Etleri iki parmak genişliğinde küp küp doğrayın; sirke, pul biber, tuz ve sarımsakla iki saat boyunca marine edin. Yağınızı büyük tavada çevirerek etleri yüksek ateşte kızartın, sonra soğan ve doğranmış ananas ekleyerek yumuşayana değin hafif ateşte pişirin. Domates suyu ve kaynar suyla beraber yeşil biber, defne yaprağı ve acı sosu ekleyin. Zayıf kömür ateşinde etler yumuşayıncaya kadar kaynatın. Ardından, ezilmiş köpek ciğeri de katarak 5-7 dakika pişirin.”

Büyük ihtimalle yemeyi aklımızdan dahi geçirmeyeceğimiz bu yemeğin tarifini okumak bile midemizi kaldırmaya yetebilir. Filipinler’de yapılıyormuş; Düğün usulü köpek kapama... Yemeyi değil ama belki şu soruyu aklımızdan geçirebiliriz; neden köpek yemeyiz? Yanıt köpeğin besin değeriyle, tıbbi nedenlerle ya da lezzetiyle değil, ‘öykülerle’ ilgili. Binlerce yıldır köpek etinin yenmemesi gerektiğini duymuşuzdur bu coğrafyada. Adında ‘düğüne’ gönderme olduğuna göre o coğrafyalar için itibarlı, lezzetli bir yiyecek. Yazıldığına göre besin değeri de fena değilmiş...

YANITLARIN PEŞİNDE ÜÇ YIL
Neden kuzu yiyip köpek yemiyoruz? Kahvaltıda makarna yemememizin nedeni ne olabilir? Yemekler hakkındaki kararlarımızı neye göre alıyoruz? Jonathan Safran Foer bu soruları aklından geçirmekle kalmamış; üç yıl boyunca kütüphanelerden mezbahalara kadar, konuyla ilgili bilgilere, gözlemlere ulaşabileceği pek çok yere girip çıkmış. Sürükleyici bir dille anlattığı gibi bazı yerlere gizlice girmesi gerekmiş, tüm araştırma soruşturma esnasında garip bulduğu olaylarla karşılaşmış… ‘Hayvan Yemek’ böyle bir çalışmanın sonucu. Kitap bugünlerde Siren Yayınları’ndan çıktı.

Daha önce ‘Her Şey Aydınlandı’ (Başarılı bir sinema filmi uyrarlaması da yapılmıştı) ve ‘Aşırı Gürültülü İnanılmaz Yakın’ adlı romanlarıyla ABD’de dikkat çekmiş, kısa sürede diğer dillere çevrilmişti. 1977 doğumlu yazarın ABD’de aldığı pek çok ödülü bulunuyor ve yeni neslin en parlak yazarları arasında gösteriliyor. Hayvan Yemek, önceki kitaplarının aksine bir roman değil, deyim yerindeyse bir belgesel anlatı. Fakat dili ve kurgusu başarılı romancılığının etkisinden uzak değil... Kendisi bir vejeteryan olmasına karşın kimseye ‘et yemeyin’ demiyor; derdi, etin soframıza nasıl geldiğini, işin endüstriyel boyutunu, kararlarımızı belirleyen şeylerin nedenlerini anlatmak.

Foer’in yukarıdaki sorulara verdiği cevap da ‘öykülerle’ ilgili; “Hangi hayvanları yiyip hangilerini yiyemeyeceğimizi belirleyen şey, doğa kanunları değil anlattığımız öykülerdir.” Tüm dünyanın yiyecek alışkanlığı bunun örnekleriyle dolu değil mi; “Köpeklerini seven Fransızlar, bazen atlarını yer. Atlarını seven İspanyollar, bazen ineklerini yer. İneklerini seven Hintliler, bazen köpeklerini yer.”

NEDEN İÇİMİZ DIŞIMIZ TAVUK?
Öykülerin önemi kadar kuvvetli, yediklerimizi etkileyen başka bir şey daha var; endüstrinin ihtiyaçları... Ne de olsa kendimizi, kararlarımızı bizim adımıza alması için endüstriye teslim etmiş ‘çaresizleriz’. ABD’lilerin, dünyada bilinen yenilebilir gıdaların yüzde 0,25’inden daha azıyla beslenmeyi tercih ettiğini duyduğunuzda ne düşünürsünüz? Ya da hayvancılık endüstrisinin, küresel ısınmayı dünyada çok daha yaygın olan toplu taşımacılık faaliyetlerinden yüzde 40 daha fazla etkilediğini duyduğunuzda...

Kitaptaki hikayelerden, endüstriyel hayvancılığın gelişimiyle ilgili olan birinden birkaç not; “Neden bu kadar çok tavuk yiyoruz?” sorusunun kısa bir cevabını görmek için...

- 1923 yılında ABD’deki Delmarva Yarımadası’nda (Virginia’nın ve Maryland’ın bulunduğu yarımada) yaşayan ev kadını Celia Steele’in ufak, neredeyse komik bir manzaraya maruz kalması, modern tavukçuluk endüstrisine ve sınai hayvancılığın sinsice dünyaya yayılmasına önayak oldu.

- Ailesinin küçük tavuk sürüsünü idare eden Steele, sipariş ettiği 50 tavuk yerine 500 tavuk teslim aldı. Fazlalardan kurtulmaktansa tavukları kış boyunca kapalı alanda tutmaya karar verdi. Yeni satışa çıkan yemler sayesinde tevuklar hayatta kaldı. 1926 yılına gelindiğinde Steele’nin 10 bin tavuğu olmuştu. 1935’te bu sayı 250 bine ulaştı. O sıralarda ABD’deki tavuk sürülerinde ortalama 23 tavuk bulunuyordu. Steele’nin girişiminden 10 yıl sonra Delmarva Yarımadası dünyanın tavukçuluk başkenti oldu.

- Steele’nin aylarca sıkış tıkış yaşayan, hareket ve güneş ışığından mahrum kalan tavukları, yemlere katılan yeni keşfedilmiş A ve D vitaminlerinden yararlanmasaydı asla yaşayamazdı.

- İkinci Dünya Savaşı’na kadar tavuk üretimi alanında önemli yatırımlar yapıldı. Örneğin devlet desteğiyle üretilen mısırlar, kısa süre içinde maliyeti fazlasıyla ucuz yemlere dönüştü. Tavukların gaga kesimini otomatiğe bağlayan bir sistem icat edildi. Otomatik ışık ve vantilatörlerle yaşadıkları ortama günümüzdeki şekli verildi. Tipik bir kafeste, ‘serbest gezen’ bir tavuğun sahip olduğu alan yalnızca 450 santimetrekaredir.

- Herbert Hoover, 1928’de ABD başkanı seçildiğinde, o sıralarda herkese inanılmaz görünen şöyle bir vaatte bulunmuştu; “Her tencere için bir tavuk...” Bugün Delmarva Yarımadası’nda, sadece Sussex yerleşiminde yılda 250 milyondan fazla tavuk üretiliyor.

Hayvan Yemek
Jonathan Safran Foer
Siren Yayınları
350 sayfa



*akşam kitap

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.