Header Ads

bir kadın uğruna tadımız kaçmasın ağalar!

- AYŞE DÜZKAN -
aslında bu gönülsüz ve mecburen yazılmış bir yazı. gönülsüz çünkü bence gidenin ardından söylenecek sözler taziyeye ilişkin olur; hele de canına kendi kıymışsa; intiharı günah sayan inançlı insanlar için bu acının daha da güç olduğunu tahmin emek zor değil.

öte yandan bu yazıyı yazma mecburiyeti hissediyorum çünkü bir adamın canına kıyması vesilesiyle, zaten hırpalanmış bir kadına bir kez daha eller, diller uzandı. ve onu savunan –en azından benim rastladığım- tek yazı onun kimliğini fütursuzca ifşa eden gereksiz ayrıntılarla doluydu.

metin kaçan’ın ve alp buğdaycı’nın malum suçu işlemesinin ardından 18 koca yıl geçti. bu, hem değerlendirmeye hem pişmanlığa hem de zaman aşımına uygun bir süre. öfkenin kişisel ve toplumsal dönüşümde önemli bir rolü olduğuna inanmakla birlikte herhangi birinin ölümüne sevinmenin öfke değil nefret olduğunu ve nefretin hiçbir biçimde dönüştürücü olmadığı gibi sahibini zehirlediğini düşünüyorum. ama g’ye duyulan nefreti, onu bir kere daha hırpalama çabasını o suçu sahiplenmekten başka nereye sığdıracağız?

metin’i de, g’yi de şahsen tanıdım. metin’i tanıdığımda ağır roman’ı yeni yazmıştı, leman kültür çevresindeydi, mizah o yıllarda bugünkünden bile fazla ilgi ve itibar görüyordu. dahası, insanın yaratıcılık ve yeteneğiyle sınıfını ve kaderini değiştirebilmesinin bugünküne göre daha mümkün olduğu yılardı; özlemle hatırlarım. metin de, abisi hasan kaçan da bu şansa sahip olmuşlardı.

g, orta sınıf, entelektüel, solcu bir ailenin kızıydı, abisi de kendi de büyüdükleri çevreden farklı bir dünyada yaşamayı tercih etmişti. şuna hiç şüphe yok, metin de, g de özel, benzeri az bulunan insanlardı.

bu noktada biraz edebiyattan söz etmek istiyorum. ağır roman’ın türkçenin önemli eserlerinden biri olduğu konusunda birçok yazarla hemfikirim. ama tek bir iyi romanın insanı iyi edebiyatçı yaptığından emin değilim. ilk yayıncısı müge gürsoy, metin kaçan ağır roman’ı getirdiğinde bir başka roman üzerinde çalıştığını, kendisinin o romanı bitirmeden ağır roman’ı basmak istemediğini ve kaçan’ın o romanı hiçbir zaman yazmadığını anlatıyor. ama hemen davanın ardından başka bir roman yazdı.

metin kaçan dava sürerken, belki de o yıllarda islam’ı tercih etmiş bulunan abisi hasan kaçan’ın etkisiyle bu kesime yaklaştı. edebi olarak ağır roman’ın tırnağı etmeyecek ve odağında g ve onun çevresi saydığı –aslında kendisinin de aralarında yaşadığı- insanlarla hesaplaşmanın bulunduğu fındık sekiz’i yeni şafak gazetesi tefrika etti. bu da, kaçan’ın diğer kitapları da ağır roman’la kıyaslanamaz. o ilk roman olmasaydı dikkat çekecekleri bile şüpheli.

öte yandan ağır roman’daki başarısının karşılığını hakkıyla aldı kaçan. eser bir sürü dile çevrildi, benim hatırladığım bale, film, dizi oldu. yani hayatın ödüllendirmekte cimri davranmadığı bir adamdı rahmetli. sanat eserinin sanatçının kişiliğinden ve hayatından bağımsız olduğunu düşünüyorum (aynı şey fikir insanları için geçerli değil bence, orada belli bir tutarlılık aramak gerek) o yüzden metin kaçan’ın yaptığı hiçbir şeyin ağır roman’ın değerini düşürdüğüne inanmam. ama şu malum olayın onu dokunulmaz, edebiyatını ise eleştirilmez kılmasına ne buyrulur?

hikâyelerin efendisi
kaçan ağır roman’ın başarısını sadece kolera ile ilgili gözlemlerine değil hayal gücüne borçlu; çok hayal kurmasına, zaman zaman hayallerini gerçekmiş gibi yaşamasına, aktarmasına şahit olanlar da çoktur (alp buğdaycı da farklı söyleşilerinde bundan söz ediyor) ve bu hayallerin madde kullanmakla falan alakası da yoktur.

alp buğdaycı malum geceyi anlatırken “gece kulüpleri, uyuşturucu, hap, alkol, seks vardı. sabaha kadar orta sınıf ahlakına ters gelebilecek başka zevkler de yaşandı. ama bir kadın ve 2 erkek arasında tecavüz söz konusu değildi” diyor. fakat gece kulüpleri, uyuşturucu, hap, alkol, sekse böyle anlamlar yüklemek, yani kulüplerde eğlenip biraz içki, bir miktar da madde kullanınca insanlıktan çıkılabileceği vehmi, bu halde yapılanlarla işkence ve tecavüz arasında bir benzerlik olabileceği fikri başlı başına orta sınıf ahlakı.

burada, rahmetli, “g evden 04.00’de ayrıldı” derken buğdaycı’nın “sabaha kadar…” ifadesini kullanması gibi tenakuzlara değinmeyeceğim. kemancı’dan kapanırken –yani 04.00’te- çıktıklarının şahitleri var zaten. olayla ilgili mahkemede tanıklık eden iki kadının alp buğdaycı’nın daha önce de cinsel zorlama ve şiddete başvurduğu yönünde ifade verdiklerini hatırlatayım ama. (ki bu kadınlardan bir tanesi bu satırları kaleme aldığım sırada twitter’da tanıklığını tekrarladı) bir de, şu “tecavüz bulgusuna rastlanmadı” ifadesinin vajinal tecavüze ilişkin olduğunu, anal tecavüze dair bulguların bulunduğunu ve bu konunun bile bile çarpıtıldığını söyleyeyim.

ama daha işler bu noktaya yani mahkeme aşamasına gelmeden birçok entelektüel metin kaçan ve alp buğdaycı’yı savunan yazılar yazdı. bunları tekrar görmek için express dergisinin farklı tarafların yazılarının yer aldığı sayısını internet ortamında paylaşmasını bekliyoruz.

bu iki tecavüzcü ve işkencecinin bu kadar pervasızlıkla savunulmasında metin kaçan’a leman çevresi, alp buğdaycı'ya da murathan mungan tarafından örtülen zırhın büyük etkisi oldu.

nitekim bu olayın müsebbibi olduğu tek “edebiyat eseri” fındık sekiz değil. murathan mungan da daha sonra –bu olayın ortaya çıkmasının sorumlusu gördüğü için- beni ve bir başka feminist arkadaşımı, başka karalamak istediği kadınlarla birlikte alaya aldığı bir roman yazdı. metis yayınları bu romanı yayınlamanın onuruyla yetinmedi, bir kopyasını o arkadaşıma gönderdi, o da “ticaretinize katkım olsun” yazılı bir notla romanı geri postaladı.

kaçan-buğdaycı hadisesi pazartesi dergisinin ilk sayısında haber yapılmıştı; o dönemde emin olmadığımız için yazmadığımız pek çok ayrıntı, duyum var; evi temizleyenin tanınmış bir solcu gazeteci olduğu, cem yılmaz evin kanlı halini görüp bunu arkadaşlarına ve sevgilisine anlattığı gibi… yılmaz o dönemde şahitlik yapmayı reddetti ki bunu daha sonra onunla ilgili bir portre yazısında andım (burada adını zikretmemin sebebi de budur). nihat genç o yazı çıktıktan bir süre sonra dergiyi telefonla aradı, yaptığımız sohbette o yazıdan da söz etti, neler söylediğini isterse kendi açıklar. bu hikayede linç edilen ve hala da linç edilmeye çalışılan tek bir kişi var; g.

birkaç salon tokadı
bugün bu iki adamdan muhabbetle söz eden erkeklerin isminin başına “entelektüel” sıfatının ekleniyor olmasının, sohbete oturduklarında hangi konuları ele aldıklarının bir önemi yok. onlar da yaygın erkek pratiğini tekrar ediyor ve kızları ya da kız kardeşleriyle ahbaplık etmesinden büyük endişe duyacakları adamlarla içki ya da kahve masalarında yakınlaşıyor, hatta onların ta kendisi oluyor. o "delikanlı"lar metin kaçan ve alp buğdaycı’yı eleştirmeye, "kral çıplak" demeye, ortamı bozmaya, tatlarını kaçırmaya cesaret edemedi. bugün alp buğdaycı bu olayı fırsat bilerek kendini aklamaya çalışıyorsa bir kere daha onlardan güç alıyor.

yıllardır görmediğim g, müzik, sinema, edebiyat, sanat konusundaki bilgisi ve görgüsüyle bu hikâyede adı geçen, bu hikâye üzerine yazıp çizen hemen herkesten daha donanımlı bir kadındı.

istanbul entelijansiyasının kendi dışında ve hatta aşağısında gördüklerini muğlak, bulanık bir bütün olarak algılama eğiliminde olduğunu düşünüyorum. bunun bir devamı olarak, bir biçimde gece hayatıyla bağlantılı yaşayan herkesi birbirinin benzeri bir bütün ve “delikanlı” olarak tasvir etme adeti var. oysa alemlerde de insanlığın kalanı gibi; zabıtayı görünce yalvarmaya başlayan da var, düştüğü çamurda kendisine tekme atana küfür eden de. bu olayda da bir “delikanlı” varsa, "bugüne kadar tanıdığım ve yaşadığım hiç kimse adalete sığınmadı. ama bana inanmak için türk adaletinin tecelli etmesini bekleyenlere selam olsun” demiş olan g’dir… ayakta kaldıysa, kalabildiyse bunu dikliğine borçlu.

kaçan ailesine ve metin kaçan’ın bütün yakınlarına sabırlar diliyor ve naaşının bulunmamış olmasının iyi haberlerin emaresi olmasını ümit ediyorum.


Editörün Notu: Bu yazı için bir TEKZİP metni vardır.

http://www.baskahaber.org/2013/01/tekzip.html


10 yorum:

  1. GÜZEL YAZI, İYİ DOĞRU YAZI

    YanıtlaSil
  2. Merhaba,
    Cem Yılmaz'la ilgili eski bir yazınız olduğundan söz etmişsiniz. Bu yazıya bu sayfalarda yer vermeniz mümkün mü acaba?

    YanıtlaSil
  3. http://beta.eksisozluk.com/entry/7451240

    YanıtlaSil
  4. Orta okul yillarimin beyinlere hasar verebilecek igrenc olayini yeniden hatirlama sansim oldu. Bu nihayet gebermis yeteneksiz yaratigin white knight'larinin mantiksiz yorumlari bende salon tokati, bir kac tekme ve tukuruk etkisi yaratiyor.



    YanıtlaSil
  5. Ayşe Düzkan,

    "metin kaçan’ın ve alp buğdaycı’nın malum suçu işlemesinin ardından 18 koca yıl geçti." demişsiniz, nereden biliyorsunuz? Ciddi anlamda merak ederek soruyorum, bunu nereden biliyorsunuz? İsterseniz kişisel merak olarak görün, isterseniz toplumsal sorumluluk duygusu taşıyan bir kadının merakı olarak görün ama lütfen açıklayın.

    Güneş K.'nın söylediklerinden yola çıkarak mı emin oldunuz? Peki, o zaman Metin Kaçan'ın söylediklerine bakarak da emin olmalısınız değil mi? Metin Kaçan ve Alp Buğdaycı'nın hiçbir yerde, hiçbir kere "Evet, biz bunu yaptık" dediğine şahit olmadım, siz oldunuz mu?

    " insanın yaratıcılık ve yeteneğiyle sınıfını ve kaderini değiştirebilmesinin" demişsiniz, acaba bundan nefret ediyor olabilir misiniz? "Benim yapmaya cesaret edemeyeceğim bir şeyi metin yaptı. Dolapdere'den gelip pek saygın edebiyat çevresine girdi, romanı film oldu, dizi oldu, bale oldu ama ben? Adımı kaç kişi biliyor. Ayşe Düzkan ismi, kimin hayatında yer etti? Allah kahretsin, ben o kadar popüler olamadım, beni çok az insan tanıyor!" hezeyanlarıyla Metin'den bu kadar çok söz ediyor olabilir misiniz?

    "bu iki tecavüzcü ve işkencecinin bu kadar pervasızlıkla savunulmasında metin kaçan’a leman çevresi, alp buğdaycı'ya da murathan mungan tarafından örtülen zırhın büyük etkisi oldu." demişsiniz. Hay Allah kadere bakın: yine sizden daha popüler bir yazarın adı geçiyor. Seneler senesi yazdıklarıyla, söyledikleriyle yüzbinlerce insana ulaşmış Murathan Mungan, sizin yapamadıklarınızı yaptı değil mi? "Yüksek Topuklar" sizin için yazılmış öyle mi? Acı acı gülüyorum. Kendinizi ne kadar önemsiyorsunuz. Acaba o romanda anlatılabilecek kadar derin bir hayatınız var mı? Cidden ilham kaynağı olabilir misiniz? Hem Murathan Mungan'ın hiç işi gücü yok, dolaylı yoldan size laf geçirmek için 400 sayfa roman yazıyor öyle mi?

    O gece olanlardan ya da olmayanlardan ben emin değilim, neden? Gözlerimle görmedim. Peki, siz oradaymıydınız? Eğer siz ordaysanız, bu caniler(!) size neden dokunmadı?

    Yıllar yılı bu olay üzerinden prim yaptınız, söyleye söyleye kelimelerinizi bitirmediniz, Metin ve Alp'in kanını içe içe doymadınız, daha ne kadar sürecek? Diyelim ki Güneş K'nın hakkını savunuyorsunuz, varsaydığınız çok pardon emin olduğunuz detayları böyle çarşaf çarşaf anlatarak Güneş K'ya iyilik mi yaptığınızı düşünüyorsunuz?

    Pekala o gece sado-mazo bir ilişki yaşanmış olabilir, Güneş K, olayların bu kadar ileri gideceğini tahmin edemediği için bir kuyuya taş atmış sonra da kimse çıkaramamış olabilir. Olabilir de olabilir. Gördüğünüz gibi varsayımlara gidersek öyle çok ihtimal çıkıyor ki ortaya sonu gelmiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. G. hanımın entellektüel olması, donanımlı olmasının bu olayla hiç bir ilgisi olmadığı gibi bir önem de teşkil etmemekte. Bu kadar faşizan yaklaşarak herhangi bir ışık tutulamaz zaten artık kendini savunamadığı için hakkında kolayca atıp tutulabilen Metin'e yaşatılan bu olaya.

      Sil
    2. Hayatımda gördüğüm en ofansif, erkekler beni sevsin tarzında yazılan yazılardan biriydi Arzu Hanım. kadına yapılan yanlışı yine bir kadının arttırdığı, of bu güçlü erkeklere de bu kadınlar hep bok atıyor, kıskanıyor tarzında bir savunma yapmışsınız Arzu Hanım. Yani olabilir şu da olmuş olabilir diyerek aklamaya çalıştığınız insanlar zaten doktor raporları gözle görülür şiddet sonucunda ortaya çıkmış kanıtlarla desteklenerek içeri alınmışlar ki, sanıkların savunmalarını basitçe düşünen insanlar bile bu ne lan diyerek sıkıntılı görebilir. Sado Mazo savunmanıza da şunu belirteyim, bu tarz bir savunma o saatte orada napıyormuş, e o da saçını açık bırakmasaymış mantığıyla hemen hemen aynı şey. Yapılan her işkenceyi SM olarak da aklayamazsınız, haaa aklamak istiyorsanız yav ben SM yapıcam ama bu sıkıntı olabilir ben mal mıyım böyle bir işe gireyim diyorsanız da bilinçli bir sado mazocu olarak kanıt olacak şekilde bir onay yazısı ve ses kayıdı alırsınız ki bu SM de yapılan toplumun psikopatça bulacağı şeyler aklanabilsin. Biz buna toplumda 'onay' diyoruz ve bir onay açıkça belirtilen net şeyler üzerinden verilir. Yani bu şekilde kadın erkek fark etmeksizin insanlar cinsel saldırı durumuyla cinsel onay farkını anlayabilir. Yani demem o ki, o kadın diyelim ki Sado Mazo ya onay verdi, tokat bilmem ne ok dedi ama üstümde sigara söndürebilirsiniz demedi. Bu sigara söndürme bir suçtur. Cezalandırılmalıdır. Bu kadar. Hah aynı zamanda bu onayı veren insanların akıl sağlığı da ve ya bilinçli bir şekilde onay verip vermeme durumunu değiştiren alkol, madde gibi olaylarda da, bilin ki bunun da onayını aldığını kanıtlamak sanığın görevidir. Kısacası bilinçsizce verilen 'onay' da onay sayılmaz. Yani niyeti bozuk kişilerin kolayca başkalarına istediğini yapabileceği bu düzeni yıkmak adalettir. Bu kişi ne kadar toplumca sevilen, zengin, güçlü vs biri de olsa, onay kavramını bilmek zorunda ve cinsel dürtülerinin önüne ONAY'ı koymak zorundadır. Bizim hayvanlardan farkımız biraz da budur ki aslında çoğu hayvanda onay'ın ne olduğunu bilir. Yani sıradan cinsel süreçte imzalı ses kayıtlı onay almak belki kolay değildir, bunlarda sözlü onay çoğu zaman yeterli olur, dediğim gibi alkol benzeri madde etkisi altında olmadığı sürece, ama çizgilerin belirsiz olabileceği SM gibi etkinliklerde zahmet edip ONAY almak mecburiyetindesinizdir.

      Sil
  6. Ayşe Düzkan yazısının yayınlayıp tatile mi çıktı? Neden sorulara cevap vermiyor? Cem Yılmaz'ın avukatı tekzip gönderdikten sonra korktu da sessizliğe mi büründü? Bunlar da gerçeği merak eden bir okuyucunun yeni soruları, cevap bekliyorum.

    YanıtlaSil
  7. tatilden döndüm, yazdıklarını okudum arzucum. sensin di mi:)

    YanıtlaSil
  8. arzuhan? yoksa sen de mi tatildesin?

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.