Header Ads

Adamı Katil Eden Yeni Medya

- HAMZA AKTAN -
Başbakan Erdoğan, geçen Haziran ayında bazı internet haber sitelerinin yöneticileriyle yaptığı görüşmede haber sitelerindeki okur yorumlarının kendisinde nasıl bir tepkiye yol açtığını şöyle anlatmıştı: “Geçen gün arkadaşlar bazı internet sitelerinden çıkışları getirdiler. Hakaret bile diyemem. Öyle küfürler vardı ki, bunlar insanı katil bile yapar. Ama bunlar yenilir, yutulur, tahammül edilir şeyler değil.”

‘Yeni medya’ olarak tabir edilen internet dünyasının -Erdoğan’ı da kaygılandırdığı üzere- giderek daha fazla ciddiye alınması, üzerinde durulması ve ‘insanı katil bile yapan’ kötücül özelliklerinden arındırılması gerekiyor gerçekten. Ülkenin başbakanı ve cumhurbaşkanının (Gül de bir internet sitesinde kendisine hakaret edildiği iddiasıyla bir okuru mahkemeye vermişti) bu konuda kendilerini mağdur hissetmeleri eğer Youtube örneğinde olduğu gibi toptan kapatılma yöntemlerine başvurulmayacaksa, veya Gül örneğinde olduğu gibi haber sitelerine yönelik davalara dönüşmeyecekse şans kabul edebileceğimiz durumlar. Ancak yine de ne hükümetin ne de cumhurbaşkanının bu konuda yapıcı bir çözüm arayışında olduklarını gösteren işaretler yok henüz.

Sekiz akademisyenin internet dünyasının farklı alanlarını inceleyen makalelerinden oluşan ‘Yeni Medyada Nefret Söylemi’ isimli çalışmaları bu konuda yol gösterici olabilecek nitelikteki örneklerden. Ankara Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimini sürdüren Tuğrul Çomu’nun yayına hazırladığı kitap, ‘İnternet Toplum Kültür’ ve ‘Eleştirel Medya Okur Yazarlığı’ gibi benzer alanlarda çalışmalar yapan Prof. Mutlu Binark’ın da bulunduğu, İlden Dirini, Günseli Bayraktutan Sütçü, Burak Doğu, Eser Aygül, Altuğ Akın ve Ayşe Kaymak gibi akademisyenlerin inelemeleriyle internetteki nefret söyleminin geniş bir tasvirini yaptıktan sonra bu sorunun üstesinden gelmenin yollarını arıyor.

Ana akım medya kanallarından Facebook gibi popüler sosyal ağlara internette genel olarak var olan editoryal denetim eksikliği, bu medyanın halen hem yayıncıları hem de tüketicileri tarafından gerçek bir medya kanalı gibi ciddiye alınmaması, burada ırkçılıktan seksizme, küfür ve hakaretten şiddet teşvikine kadar vandal bir manzarayla karşılaşmamıza yol açıyor. Mutlu Binark kitaptaki makalesinde, internet üzerinden işlenen nefret suçlarına yönelik Avrupa Birliği çatısı altında uzun süredir bir farkındalığın olduğuna dikkat çekiyor, örneğin internet üzerinden ırkçılığın engellenmesinde ne tür önlemlerin alınabileceğine yoğunlaşan çalışmalar hakkında geniş bir bilgi veriyor. Binark’ın yazısı, Türkiye’nin internetin ciddiyeti ve önemini anlamaktan hâlâ ne derece uzakta kaldığını gösteriyor. Binark, sorunun çok boyutlu olduğunu, bu nedenle yalnızca yasal yollarla bir çözüm bulunmasının imkânsız olduğunu vurguluyor, bu nefret söylemini doğuran sosyal-siyasal arkaplanlar üzerinde çalışılması gerektiğini öneriyor.

Türkiye’de gerçekten de Hürriyet, Milliyet gibi ana akımı temsil eden gazetelerin web sayfalarındaki okur yorumlarında dile gelen kimi zaman ırkçı-ayrımcı, kimi zaman seksist veya şiddet yanlısı ifadeleri ortadan kaldırmak elbette öncelikle editoryal bir sorumluluk gerektiriyor ancak sonra da bu yorumları yapan insanların içinde bulunduğu siyasi, kültürel iklime bakılmasını şart kılıyor.

Türkiye’nin geleneksel alışkanlıklarla, sorunlara yol açan nedenleri yasaklayarak çözme yönteminin bu konuda da geçerli olmadığını Tuğrul Çomu’nun incelemesinden öğreniyoruz. Çomu, Türkiye’de yasaklı olan Youtube’un bu yasağa rağmen halen en çok ziyaret edilen sekizinci site olduğuna dikkat çekiyor.

YA ESKİ MEDYA?
Yeni medyadaki hastalıkları konuşurken eski medyanın halen bu hastalıklardan uzak olmadığını, çoğu zaman yeni medyadakine öncülük ettiğini de unutmamak gerekiyor. Gazeteci İlden Dirini, kitaptaki çalışmasında yeni medyayla-geleneksel medyanın nefret söyleminin oluşması ve yerleşmesindeki ortaklığı gösteren çok sayıda örnek veriyor. Dirini “Haberde kullanılan dil ve kodlarla ideolojik söylemin etkisinde kalan okur, kendisi gibi okuyucu olan çoğunluğun fikirlerinden de etkilenmektedir. Kendisi gibi okuyucu olanların fikrine kendi fikirlerini katan okuyucu, rıza üretiminde nihai noktayı böylece gerçekleştirmektedir” tespiti yapıyor.

Kitap, birbirinden farklı internet alanlarındaki kendine özgü atmosferi öğrenmek isteyen ilgililer için kapsamlı bir kaynak çalışma niteliğinde. Ayşe Kaymak’ın sorunun yasal boyutlarını incelediği analizi, Tuğrul Çomu’nun video paylaşım siteleri araştırması, Günseli Bayraktutan Sütçü’nün dijital oyunlardaki cinsiyetçiliğe odaklanan yazısı, Altuğ Akın’ın spor sitelerindeki taraftarlık halini anlatan makalesi, Eser Aygül’ün Facebook incelemesi ile Burak Doğu’nun internetteki nefret söylemine karşı ortaya çıkan örgütlenmeleri anlattığı çalışması sorunun boyutları ve değişik özellikleri hakkında birbirinden farklı perspektifler sunuyor.

‘Yeni medya’da nefret söyleminin büyümesi, dolayısıyla nefret suçlarının işlenmesinin önüne geçilmesi bir yandan bu medyanın geleneksel medyaya oranla çeşitliliği bir yandan da uğraşılması gereken alanın genişliği dikkate alındığında oldukça zor görünüyor. Çünkü artık haber portalları kadar Twitter, Facebook, Youtube, bloglar ve bunların benzeri başka binlerce kanal da yeni birer medya organı durumunda. Bu medya organlarına dahil olan, buralara içerik üreten milyonlarca insan da bu medyaların hücrelere bölünmüş haber merkezleri. Hal böyle olunca, meseleye bazı belli kanallara yönelik tekil çözümlerin yanında (örneğin editoryal denetimin artırılması) toplumsal bir değişimi hedefleyen kapsayıcı projelerle yanıt bulmak şart oluyor.

Çalışmanın yazarları bu nedenle kitabın sonunda ‘öneriler’ başlığıyla bu çetrefil konudaki çözüm yolları için ortak önerilerini sıralıyor. Başlıklar halinde öne çıkanlar şunlar: “İhbar hatları, filtreleme, erişim yasakları ve medya okuryazarlığı.” Yazarlar herbirinin olumlu ve eksik yönlerini sıraladıktan sonra daha yapısal olan bir seçenek olarak medya-okur yazarlığına özel bir vurgu yapıyor: “Böylece, nefret söylemi içeren yeni medya metinlerine yönelik olarak bireylerin farkındalığı artırılabilir.” Yazarlar, onca eleştiriye rağmen bazı ideolojik-ekonomik nedenlerle hâlâ editoryal denetim uygulamayan eski medya için de meslek içi eğitimi öneriyor: “Meslek etiği eğitimi, sadece lisans düzeyinde kalmadan meslek içerisinde de periyodik eğitimlerle devam ettirilmelidir.”

‘Yeni Medyada Nefret Söylemi’, dikkatli ve emek verilerek hazırlanan dosyalarıyla, internete bir şekilde dahil olan herkesin çok şey öğreneceği faydalı bir çalışma. Buna, hergün Facebook hesabından başka bir etnik-toplumsal grup ya da cinsiyet grubunu aşağılayan ifadeler kullananlar, Youtube’da insanın muhayyilesini zorlayan küfürler edenler, gazete ve haber portallarının her haberine nefret içeren yorumlar yetiştirenler de dahil.

* hamza aktan'ın blogu: http://hamzaaktan.blogspot.com/

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.