Header Ads

Başörtüsünü Boşverin, Aileyi Öldürün

- AYÇA SÖYLEMEZ -
Kavram olarak aileden bahsediyorum, celallenmeyin. Ya da celallenin: Ne kadar özgürsünüz? Hayatınızdaki kararların ne kadarı kendi kararınız?  Aslında kendi başınıza çözebileceğiniz sorunlarınız için yardım ister misiniz? Kaçınızın aslında hiç sevmediği meslekleri var? Kaçınız aslında ikna olmadığınız bir dine inanıyorsunuz? Kaçınız anne-babanız gibi alışverişe çıkıyorsunuz? Şunu söylemek için soruyorum bunları: Aile, dinin ve/veya kapitalizmin temelidir. Yani, aile mülkün temelidir ve biliyorsunuz, mülkiyet hırsızlıktır.

Türkiye’nin geçen hafta ağzındaki sakız, büyük bir travma yaşatılan başörtülü ilkokul öğrencisi kız çocuğu oldu. 12 yaşında daha ve şimdiden televizyonlarda gıyabında tartışmalar düzenleniyor, hakarete uğruyor, özel hayatının gizliliği taciz ediliyor. Etrafındaki onlarca fotoğrafçının aynı anda deklanşöre basması, kameranın yüzünüze dönmesi, mikrofonun zorda bırakan ısrarcılığı bile yetişkin insanın psikolojisini fazlasıyla bozabilecekken üstelik. Gazetelerde “buzlanmış” yüzünü görmek ya? Ulusalcılara da cemaate de “Çocuklardan elinizi çekin” demenin faydası yok, savaşta her şeyin mubah olduğu sanrısındalar, çünkü. O zaman biz, biz bize devam edelim: Aile aslında bu iki grubun da birincil önceliği olan mülkün ya da kapitalizmin temeli olduğundandır, bu tartışmaların bir türlü sonlanmamasının nedeni. Çocuğun başörtüsü takmasını savunan ya da karşı çıkanların aslında aynı safta olmasından bahsediyorum.

Çocuk, her iki gruba ve kapitalizme iman eden diğer bütün gruplara göre ailenin tahakkümü altındadır. Bu tespit, ABD’deki Tea Party hareketi için de geçerlidir, Vatikan için de, Tahran için de geçerlidir, Tel Aviv için de. Köylü için de geçerlidir, kentli için de. Tüketim kültürü, din, siyasi görüş, bu tahakkümle kurulur. Tabi ki çocuk bir saat gibi kurulmaz, ama tahakküm ne kadar fazla olursa çocuğun özgür iradesi o oranda küçülür. Belirleyici olan aile olarak kalır. Belirleyici olup olmama kararı da ebeveynin insafına. Fakire şükretmeyi, zengine varlığını ne pahasına olursa olsun korumayı aile öğretir. Tanrı korkusunu da boş zamanlarında alışveriş merkezine gitmeyi de aileden öğrenir çocuk. Sadece eğitiminizi değil kiminle arkadaş olabileceğinizi de aile belirler çoğu zaman. İtiraz edeceksiniz biliyorum. Aile herkesin yumuşak karnı. Tam da bu nedenle tahakkümü büyük.

Ailenin ilk öğrettiği itaattir. Gerisi zaten gelir. Örneğin, Michel Foucault’nun modern özne kavramıyla anlattığı insan, ilk önce bu aile içerisinde şekillenir. Bedeni, cinselliği ve iradesi üzerindeki tasarrufundan vazgeçen modern özne, iktidar ilişkilerine katılmaya müsait hale gelirken, egemenin en büyük yardımcılarından biri ailedir. Psikiyatri, tıp bilimi ve kriminolojiyle şekillendirilen aile tertibatı (dispositif), “ikna edilen” özneyi modernitenin kuralları içerisinde davranmaya hazır hale getirir. Bilim insanları, anne sütünün ne tür bir mucize olduğuna dair araştırmalar yapar, devlet ya da çokuluslu şirket fonuyla. Anaokulu yaşının neredeyse anne rahmine indirilmesi fikri de aynı bilim insanlarının araştırmalarının ürünüdür, “suça yatkın” çocukların toplumdan tecrit edilmesi emri de.

Burada özel olarak dinden, kapitalizmden, milliyetçilikten ya da herhangi bir ekonomik veya siyasi modelden bahsetmiyorum. Çünkü farklı iktidar biçimlerinin aileyi kullanma şekli birbiriyle aynıdır. Çark bir kere işledikten sonra, Fransızca eğitim veren bir koleje mi gideceksiniz, ilkokulda başörtüsü mü takacaksınız, panzere taş mı atacaksınız, bombayı oyuncak sanıp ölecek misiniz, AIDS’li mi doğacaksınız, tamamen tesadüflere kalmıştır artık.

Güncel bir dalaşmanın aktörlerini bu tartışmaya çekmek haricinde, hiç yeni ve ilginç bir şey söylemiyorum. Sermayenin iktidarını nasıl kurduğunu ve yine Foucault’nun deyimiyle onun “kılcal damarlarını” fark edenler haricindekilere şunu söylemek istiyorum sadece: Çocuklardan elinizi çekmeyeceksiniz, biliyoruz. Ama gözümüz üzerinizde, siz de bunu bilin.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.