Header Ads

'Uçurtmayı Vurmasınlar'

- BEDRİ ADANIR -
Minik Barış ve İnci ablasının iç burkan arkadaşlığının ve bir zamanlar -aslında her zamanlar- Türkiye’sinin görünmeyen yüzlerini anlatan romanın ve filmin adı “Uçurtmayı Vurmasınlar”…
En tabii insani taleplerin nasıl vahşetle, zalimce bastırıldığının, iki yüzlüğün, işgüzarcı memur mantığının ve çocukluğun o el değmemiş, kirlenmemiş insan özünü, kafaya dank ettirerek anlatıyor Uçurtmayı Vurmasınlar…
Defalarca izledim filmini, hiç sıkılmadım… Her defasında Barış’ın hüznüyle hüzünleniyor, ağlamasıyla ağlıyor, gülüşüyle gülüyor, heyecanıyla heyecanlanıyor ve “Uçurtmayı Vurmasınlar” deyişiyle sitem ediyor insan; küfrediyor, insanlığından utanıyor… O minik yüreğin burkuluşunu izlemek, uzanıp bir şeyler yapamamak, çileden çıkarıyor insanı.
Film baştan sona tanıdık bize; ezilen, hakları gasp edilen, sömürülen, dili, kimliği, kültürü inkar edilen, asimile edilmeye çalışılan insanlardan, halklardan, sınıflardan izler taşıyor. Daha dün belki, belki saatler önce, belki de şu anda o filmin sahneleri yaşanıyor, aynı anada, birçok yerde, parçalanmış, her parçasına zulüm dağıtılmış ülkemizde.
Hani büyük tehlikelerin anlatıldığı zamanlarda söylenen bir söz vardır: ”Hayatım bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden.” İşte bu da bizim hayatlarımızın film şeridi: Uçurtmayı Vurmasınlar…
-Adın ne?
-Barış!
-Suçun ne?
-Düşünmek, kitap okumak…
Barış’ın hayatı keşfi anlamlandıramadığı tutsaklıkla başlamış. Ve çok çabuk düşmüş dağarcığına kocaman sözcükler. Sorularına ya masum yalanlar cevap olmuş hep ya da sabırla beklemesi, umut etmesi öğretilmiş, öğütlenmiş…
-Niye uçmuyor İnci?
-Uçar bir gün…
10 yaşındaki İrlandalı bir çocuğun okuduğu bir şiiri dinlemiştim, ”Neden” diye soruyordu; ”Anlatın bana, neden?“ Barış da gözleriyle soruyordu: ”Neden?”
“Anlatın bana, neden?”
“Her şey neden böyle olmalı?”
“Başka bir şekilde de olabilirdi!”
“Anlatın bana neden?”
“Anlamıyorum, insanlar neden birbirlerini incitiyor, neden?”
“Neden”e gelmeden önce…
Duydunuz mu, 2011 Türkiye’sinin de bir Barış’ı var, adı Agir (*). Annesiyle Urfa hapishanesinde. Babası da hapiste. Ve biliyor musunuz? Agir’in saçları ağarmış, daha 3 yaşında; 1,2,”3”…
Neden?
Zulüm, korku onursuzlaştırabiliyor insanları ve onursuzlaşan insanlar cellatlara dönüşebiliyorlar ne yazık ki! Belki de “neden” bu onursuzlaşan insanlardır.
Ama “insanlık onurunun hakkını verenler de var.” Var ki insanlık demokrasi gibi bir değer yarattı kendine. Var ki umutluyuz, var ki hala uçurtmalarımız geziniyor semalarda.
Ama zulüm de var! ”Uçurtmayı Vurmasınlar!” diyen çocuklarımız var hala…
O halde haydi, hep beraber haykıralım: ”Uçurtmayı Vurmasınlar!” Haykıralım: ”Agir’in saçları ağarmasın!” Haykıralım: ”Düşünenler, kitap okuyanlar” hapsedilmesin!” Haykıralım: ”İnce Memed’in mağarasına vahşiler basmış.” diyelim
Haykıralım!
(*) Ateş

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.