Header Ads

Birlikte Yürümek..

- BAŞAR BAŞARAN -
İyililiğin kötülük karşısında bir gün mutlaka kazanacağını da nereden çıkardık acaba? Yoksa bize bu annemizin bir oyunu mu? İnanmadığını söylemeyi iş edinmiş bir öğretmenin, nereden çıktığı bilinmez bir tanrının ya da yaşam denilen bu ezaya katlanmak için kendimizin uydurduğu bir yalan mı? Oysa bu halimiz, hayatımızın sırf girişi ve gelişmesi olduğu için tıpkı filmlerdeki gibi düğümlerin çözüldüğü bir de finali olacağını düşünmemiz kadar aptalca. Çünkü elimizde, doğanın böyle cömert olduğuna dair hiçbir emare yok. Nasıl doğuyor ve çoğu zaman hiç bir yere bağlanmayan bir yaşamın ortasında ölüp gidiyorsak, bu anlamsız süreyi de sürgit haksızlıklara, baskılara ve başkalarının kadrine uğrayarak geçiriyoruz. Tarihin içinde kazanılmış muharebelerimiz olsa da, savaşın bütününde hep mağlubuz. Dolayısıyla eğer bir yerlerde iyilik o tartışmasız haklılığı ile ortaya çıkarak bütün dünyaya egemen olacağı anı bekliyorsa, onun- ölmemişse de en azından - kendi başına kalkıp gelemeyecek kadar ihtiyarlamış olduğunu söyleyebiliriz. Zira bu kahpe feleğin siciline bunu bilecek kadar vakıfız.

O halde sıradan insanın dünyaya tezat bu naif bekleyişi sadece kendi mezarını derin kazmasına yaramaktadır. O debelendiği yaşamın içinde adaletsizlikle dönen çarkın dişlerinden yakasını sıyırdıkça sevinir. Çelme yer, tökezler, düşmediyse şükreder. Tokat yer acımadıysa rahatlar. Elinde kendisini böyle zamanlarda şanslı sayabilmekten başka bir imkânı yoktur. Böylece at etrafında sinek gibi yaşamakta ve geçirdiği sıcak, telaşsız günlerle avunmaktadır. Düzene özünü, ömrünü ve çocuklarını verir. Yetmez bu karanlıkla savaşan kardeşlerini verir. Onların kendisi için yitmesine vıcık vıcık bir sükûnetle seyirci kalır.

Düzenin değirmenine su taşımaktan hiç yüksünmez. Kendisini acındırmakta, elinden bir şeyin neden gelemeyeceğini anlatmakta ustadır. Böylece kendine edilen kötülüğün hem nesnesi hem de öznesi olmuştur. Aynı anda hem kötü ve zalim, hem de iyi ve mağdur olabilmektedir. Bunlardan birisini seçmek zorunda olduğunu hissetmeden yaşamaya bakar. Tercih anlarından kaçar. Gözlerini kapatır, kulaklarını tıkar. Ona tarafını seçmesini vaazeden ‘’anarşiden’’ ödü patlar. Cesetler yerlere serilir o üzerlerinden atlar. Kadınlar bağırır, çocuklar ağlar, erkekler dövülür duymaz. İşindedir, gücündedir. Akşamları yorganı üzerine çeker, ışığı kapatır, yan tarafa döner uyur. Sabahları Halaskargazi’de çizgilere basmadan yürürken tam da Agos’un önünde aklına çocuğun okul taksidi gelir. O çocuk okusa ne olur, okumasa ne olur düşünmez. Ayağını burkar, küfreder, canı burnundadır. Şimdi çok acelesi vardır, hepsini unutur.

Oysa bir kişi ve herkes için dünya ancak tercih anlarını cesaretle yaşamakla değişebilir. Bu insanın bir durum karşısında göstereceği tavrı gündelik varoluşunun dışındaki saiklerle seçebildiği andır. Burada insan, ömrüyle kaim kısıtlı ve geçici bir zamana sıkışmış kendi kaygısından çıkarak geniş ve zamanın tümünü kapsayacak bir tavra ulaşabilir. İşte yaşam denilen anlamsız süreye anlamını kazandıracak olan da budur. İnsan şimdiki zaman için feda ettikleri gördükçe sahte huzurunun gerçek bedelini anlayabilecektir. Maslahatı idare etmesinin borcunu bütün bir ömrüyle ödemekte, yine de bitirememektedir.

HAYALİMİZ SAPSAĞLAM

Demek ki söylenenin aksine çoğu zaman huzurun fedası kavganın tekinsizliğine yeğdir. Karanlık güvenli, gündüz ürkütücü olabilir. Gürültü sükûnetten evladır. Ebleh bir mutluluktansa yaratıcı bir huzursuzluk iyidir. Gök kubbenin altındaki kaos bu yüzden ümidvardır. Dolayısıyla insanın kendisini var edebilmesi bir tercih yapmak yükümlülüğünü hissedebilmesi ile mümkündür. O halde o herkese sıradanmış gibi görünen anların dahi üzerine gitmeli, onların içinde saklı sualin peşine düşmelidir. Buradan bakınca bütün zalimliği içinde düzen, insanın insan olabilmesi yolunda tercihler sunması açısından son derece mümbittir. Belki bu da zulmün diyalektiğidir. Fırsatları tepmemek gerekir. Bugün gözümüzün içine bakarak yalan söyleyenler bize çok önemli bir şansı yeniden verdiklerinin farkında değiller. Oysa bu incinmişliğimizde mutlaka daha adil bir hayatın imkânı saklıdır. Bu yüzden sahte bir hülyanın yıkılmasına hayal kırıklığı diyemeyiz. Düşlerimiz hala sapasağlamdır. Şimdi kendi aramızdaki tartışmaları bir kenara bırakmanın vaktidir. Geleceği geçmişin yaralarını da saracak biçimde yeniden tasarlamalıyız.

Eğer rahmine eşit, hür ve yalansız bir yaşamı müjdeleyen bir bebek her düştüğünde hamileliği cebren bitirilen bir ülkenin içindeysek tekrar gebe kalmanın umudunu yaşatmaktan başka çaremiz yoktur. Düşen çocukların hakkını yalnızca yeniden coşkuyla sevişmekle verebiliriz. Zamanla sevişmek kavgadan geçer. İyiliği gizlendiği yerden çıkarmak onu doğurmakla mümkündür. Düşükleri çoktur bu ülkenin, zalimin tekmelerini karnımızda hissederiz. Fakat her şey yolunda gibi yeniden, aynı şevkle tohumları serpmeliyiz. Yarın ayazdan ellerimiz üşüyecek, gözlerimiz yaşaracaksa da bir daha umudumuzu yenilemeliyiz. Adalet için, Hrant için, bütün gidenler için kendimize sormalıyız; birlikte yürümedikten sonra bu ayaklar bize niye lazım?


basarbasaran@hotmail.com
Twitter.com/nobasaran


* ilk olarak BirGün gazetesinin internet sitesinde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.