Header Ads

'İşçi Sınıfı Cennete Gider'

- yazı: AYCA YILMAZ -
Amerikan toplumunu neredeyse kendi toplumumuzdan daha iyi tanıyoruz. Hollywood filmleri sayesinde uzaylıların İngilizce konuştuğunu, hatta dünyayı kötü niyetli uzaylıların istilasından hep ABD başkanlarının kurtardığını biliyoruz. “New York Büyükşehir Belediyesi”ne bağlı ilçeleri neredeyse cadde cadde sayabiliriz. Amerikalıların, yaylım ateş altındayken bile, birbirlerine “cool” espriler yapabildiğini Bruce Willis tarzı abilerimizden öğrendik. Bilmediğimiz ise Amerikan işçi sınıfının halidir. Wall Street eylemlerinde şaşırarak izlediğimiz yoksulların halidir...

İşte bu eksik kalan önemli kısmı tamamlamak istiyorsanız, Michael Zweig’ın kaleme aldığı kitaba başvurmanız gerekiyor: ‘ Amerika ’nın En İyi Saklanan Sırrı: İşçi Sınıfı Çoğunluktur’... 

Bu kitap, birincisi, ABD ’deki sınıfların kompozisyonunu verileriyle ortaya koyuyor ve “geniş orta sınıf” efsanesini yıkıyor. İkincisi, sınıfların kültürel ve siyasi şekillenişini canlı bir üslupla ve yaşamdan örneklerle ele alıyor... 

Elbette Amerikan hakim söylemi, sınıfların varlığını reddetmiyor. Ne var ki, bizde de rastlanan “üst sınıf – alt sınıf” genellemesi ya da geçiştirmesiyle üzerini örtüyor. (Bu arada geçerken bir “çeviri” meselesine de değinmiş olalım, kitapta bahis konusu tabirler “yüksek sınıf” ve “aşağı sınıf” diye çevrilmiş, yaygın kullanım “üst – alt” şeklinde olsa gerektir.) Bu meseleyi Michael Zweig bizdeki güncel THY işten çıkarmalarına denk düşen bir örnekle ele alıyor: 

“Sınıfın son derece keskin biçimde tanımlandığı yerlerden biri gökyüzüdür. 1980’lerde ve 1990’larda, havayolu şirketleri uçaklarını, toplumun geri kalanında neler olup bittiğini yansıtacak şekilde yeniden düzenlediler. Yolcuların çok küçük bir bölümüne hizmet veren birinci sınıf bölümler genişletildi; koltuklar daha rahat, yiyecekler daha lüks hale geldi. Bu arada uçağın arka kısmında, ekonomi sınıfı daha tıkış tıkış hale geldi ve yer fıstığı servisi bile kaldırıldı.”

Koltukları ve mevkileri de ayrı
Vallahi yazar tam damarını yakalamış; okurunu, özellikle uzak menzilli uçak yolculuklarında, “Batsın bu dünya!” dedirtecek kadar eziyetli “ekonomi sınıfı” koltuklarından, şampanya içilen “perdeyle ayrılmış” ön tarafa baktırmış... Sınıf analizine buradan girmek belki alışılmadık bir durum olabilir ama alışacağız artık. Çünkü İDO bile, kimilerinin “daha fazla insan” olduğunu düşünmüş olacak ki, arabalı vapur seferlerinde koltuklarını ve mevkilerini “first class”, “business class” ve “economy” olarak ayırmış vaziyette!.. 

Konumuza dönecek olursak, “Amerikan tarihinin işçiler ile patronlar arasında şiddetli silahlı çatışmalarla dolu olmasına rağmen, Amerikalıların sınıfa Avrupalılardan daha az önem vermesi gerçekten ironidir,” diyor Michael Zweig. Marlon Brando’nun rol aldığı ‘Rıhtımlar Üzerinde’ filmi geliyor hemen aklımıza. Ve biraz da mafya filmlerinin fonunda yer alan sendikacı-mayfa tipleri... 

Elbette ABD işçi sınıfını değerlendirirken, yaşam standardı denen olguyu ele almak lazım. Tüm dünyanın sömürüsünden ABD ’ye akıtılan kaynakları akılda tutarsak, bir bütün olarak Amerikan toplumuna, her kesimiyle, bir “sus payı” dağıtıldığını söylemek yanlış olmaz. Lakin “Amerikan rüyası” denen tabiri fazla abartmanın da bir alemi yok. “2009 yılında ABD nüfusunun yüzde 14,3’ü yoksulluk sınırının altında yaşıyordu. İspanyolca konuşmayan beyazların yüzde 9,4’ü yoksuldu. Bu oran siyahlar arasında yüzde 25,8, her ırktanİspanyolca konuşanlar arasında yüzde 25,3; erkeğin olmadığı kadın hane halkları içindeyse yüzde 29,9’du.” 

Görüldüğü üzere, Amerikan toplumunda da, Hollywood ’un fona yerleştirdiği ve genellikle “kötü adamlar”ın mahallelerini gösterirlerken gördüğümüz bir yoksulluk hali mevcut... Ve görüldüğü üzere, bu yoksulluğu “beyaz olmayanlar” ile kadınlar daha fazla sırtlanıyor... Bu noktada, yazarın ilginç ve önemli bir tespitine yer vermek yerinde olacaktır:
“Irkçılık ve cinsel ayrımcılık, işçi sınıfı içinde azınlıkları ve kadınları daha düşük ücret ödenen, daha istikrarsız işlere itmeye hizmet eder ve onlar daha uzun süreli işsizlik dönemleri yaşarlar. (Benzeri bir durum, orta sınıfa özgü uzmanlık ve yönetim işleriyle kapitalist sınıf içinde de yaşanır.) Bu yüzden onlar, ‘olması gereken’den daha fazla sayıda yoksulluk deneyimi yaşarlar; yine bu nedenle, yoksulluk sorunu gerçekten bir ırk ve cinsiyet sorunu olarak görünür. Ayrımcılığı sınırlandırmak için düzenlenmiş pozitif ayrımcılık ve diğer programlar, yoksulluğun ırklar ve cinsiyetler arasındaki dengesizliğini düzeltmek için önemli araçlardır ama onlar, gerçekte yoksulluk sorununun üzerine gitmezler. Eğer yoksulluk sorununu yalnızca azınlıklar üzerine yoğunlaşan ve ona sınıf çerçevesinde yaklaşmayan araçlarla ele alırsak, sorunun özünü göz ardı eder; onun kaynağını da yanlış anlarız. Beyaz yoksulları ihmal eder ve işçi sınıfını kendisine karşı böleriz.” 

Bu lafları hiç kuşkusuz Türkiye ’ye ve bölgemize de uyarlamak mümkündür. Özellikle son 10 yılda iyice öne çıkan vaka, giderek daha fazla kesimin “kimlik” üzerinden kurduğu “ezen-ezilen” ilişkileri ve buna dair geliştirilen siyasetler oldu. Belki de Türkiye ’de tek konuşulmayan konu “sınıf” haline geldi. Bunda, çoğu vicdanını rahatlatmaya çalışan “beyaz aydınlar”ın epey bir kabahati var galiba... 

Ama işçi sınıfının aydınlarla ilişkisi açısından durum hep kötü olsa da hiç umutsuz olmadı. Michael Zweig vakasında da görüldüğü üzere, kimi “beyaz aydınlar” gerçeklerin üzerindeki örtüyü çekip çıkarma konusunda hayli becerikli çıkabiliyor... Amerikan toplumunun Hollywood dışındaki yüzünü de tanımak isteyenler, en iyi saklanan sırrı deşifre eden Zweig’ın kitabını mutlaka okumalı...

Militan profesör!
Michael Zweig, New York’daki Stony Brook Üniversitesi’nin iktisat profesörlerinden olmasının yanı sıra, Birleşik Üniversite Çalışanları sendikasının da aktif bir üyesi. ABD ’deki önemli sendikal konfederasyon AFL-CIO’da iki dönem yöneticilik yapmış. Öğrencilik döneminden itibaren ABD ’deki yerleşik düzene karşı muhalefet hareketlerinin içinde yer alan Michael Zweig, İşçi Sınıfı Yaşamı Çalışmaları Merkezi’nin kurucusu. Pek çok çalışmasının yanı sıra, ‘Yüz Yüze Buluşma: Irak - ABD Emek Dayanışması Turu’ adlı kısa belgeselin yapımcılığını, ‘Neden Afganistan ’dayız?’ adlı belgeselin de yazarlığını, yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlenmiş.

AMERİKA ’NIN EN İYİ SAKLANAN SIRRI
İşçi Sınıfı Çoğunluktur
Michael Zweig
Çeviren: Halil Çelik
H2O Kitap
2012, 301 sayfa, 19 TL.



*radikal kitap

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.