Header Ads

Türkiye’nin Doğusu, Batısı: One Love!

- yazı:  X-HA  -
Üst üste gelen şok haberlerle, dayatmalarla, sıcak havalarla bunalan Türkiye, kitle gösterilerine de şahit oluyor. Stadyumlara taşınan AKP il kongreleri için televizyon haber kanalları kameralar yığarken, günler öncesinden belli olan BDP Diyarbakır mitinginde yaşananlar ikinci, üçüncü sırada zoraki ve tabii çarpıtmalı olarak gösteriliyor. On yıldır düzenlenen One Love festivali üzerindeki baskılar da hak ettiği medya ilgisini görmüş değil. Türkiye, alttan alta kaynıyor…

Sezar’ın hakkı Sezar’a. Balkonda “bütün kesimlerin iktidarı” olacaklarını söylemişlerdi. Bu aralar bütün kesimlere aynı şiddet ve nefretle, aynı boyun eğdirme arzusuyla yaklaşıyorlar.

Dün Diyarbakır’da yaşananlar, uluslararası ilgiyi hak edecek boyutta bir direniş ve trajedi manzumesiydi. Roboskili gençlerin kanı henüz kurumamış, sorumlular bulunmamış, özür dilenmemiş, bir de üstüne katliamın hesabının sorulmasını isteyenler hiddetle azarlanmışken, BDP’nin Diyarbakır’da düzenlediği “Özgürlük için Direniş” mitingi günler öncesinden yasaklanmıştı. Valilik, PKK’nin miting alanına toplanan Kürtlere saldıracağı gibi abes bir gerekçe uydurdu. Çevre illerden, Mardin’den, Batman’dan Diyarbakır’a giriş yolları tutuldu. Diyarbakır sokaklarına toplanan, şehrin merkezinde birikmek isteyen halkın üzerine gaz bombaları, plastik, hatta gerçek kurşunlar yağdırıldı. Kaydedilen bir görüntüde, üzeri soyularak parmaklıklara bağlanmış bir Kürt gencinin çıplak sırtına polisler coplarını indiriyordu. Kendilerini ön saflara atan BDP milletvekillerinin görüntülerine İrlanda tarihi şahit olmamıştır. Ayağına gaz bombası parçası gelen, bir başka iddiaya göre hedef gözetilerek ateş edilen Pervin Buldan, Selahattin Demirtaş, Ayla Akat Ata, Osman Baydemir, Mülkiye Birtane hastaneye kaldırıldı.Yaralıların, gözaltına alınanların tam sayısı halen netleşmedi. Polislerin Kürtlere ettiği küfürleri yazmaya kimsenin dili varmadı.

Diyarbakır’da yaşananlarla, Kürt halkının Türkiye’de Türklerle ortak yaşama iradesine ve isteğine bir darbe daha vuruldu. Bütün bunlar olurken, başta NTV olmak üzere Türkiye haber kanalları çevre belgeselleri, tatil programları göstermekle meşguldü. Olaylar, anahaber bültenlerine de hak ettiği genişlikte yansımadı. Türkiye’nin batısı, doğu illerinde yaşatılan devlet terörünün ciddiyetine vakıf olamadı.

Türkiye’nin batısı

Aynı gün İstanbul’da bir müzik festivali düzenleniyordu. On yıldır aynı alanda düzenlenen One Love, her zaman olduğu gibi, Pulp’tan Kaiser Chiefs’e, dünyanın ünlü gruplarını, müzisyenlerini davet etmiş, binlerce müzikseverin bir arada eğlenebileceği bir ortam yaratmıştı. Fakat Millî Gazete’nin girişimiyle, daha sonra Yeni Akit’in, SP ve BBP’nin katılımıyla kışkırtmalar günler öncesinden başlamıştı. Ramazan’a beş kala, Eyüp Sultan’da “bira festivali”ne izin verilmeyecekmiş! Öte yandan, Yeşilay “gençleri alkole özendiriyorlar” diyerek pası gördü.

On yıldır kullanılan Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsü’nün Eyüp Sultan’la falan ilgisi yok (olsa ne fark eder?). Aralarında kilometreler var. Yine de baskılar sonuç verdi ve kapıların açılmasına yarım saat kala festival alanında alkollü içki satışının yasaklandığı açıklandı. Sponsor Efes Pilsen festival logosundaki adını daha önce küçültmüştü. Bu sefer, Bilgi Üniversitesi’nin yeni sahibi, Tayyip Erdoğan’ı fahrî doktorayla ödüllendiren Laureate International devreye girdi, kampüs içindeki Otto, Tamirane gibi “şık” mekânlar alkol ruhsatlarını geri çekti. Adana’da doğup büyümüş Eyüp Belediye Başkanı İsmail Kavuncu, ânında twitter’dan “halkımızın hassaslığına” teşekkürlerini sundu. Eyüp’ün hassas halkı o esnada festival kapısı önünde kutu kutu bira satıyordu.

Kavuncu’nun destekçileri de vardı. Mesela, ortaokul değil, lise değil, üniversite öğrencilerine akıl öğretmeye kalkan Yiğit Bulut: “İçki firması, Bilgi Üniversitesi’nde festival düzenliyor. Sponsor oluyor. Gençlere üniversitede içki alışkanlığı pompalanıyor. Buna DUR diyelim.”

“Dalgacı” Selahattin Yusuf: “Bira festivali kutsal bişey mi, niye yasaklandı ve tutuklama var mı, bilen haber alan var mı arkadaşlar, endişe içindeyim!!”

O esnada Egemen Bağış da twitter başındaydı: “İstanbul kelimesi Rumca’dan gelir ama bizce adı ayrıca Dersaadet’tir, yani ‘Mutluluk Şehri’dir. 1453′ten beri insanlığa mutluluk vermiştir. Istanbul bugün ekonomik ve siyasi krizlerle boğuşan Avrupa için de tek çaredir. AB için mutluluk ve huzurun formülü de Istanbul’dan geçiyor.”

Stadyumların düzeni

Bütün bunlar olurken Tayyip Erdoğan da, faşist gösterilere çevrilen AKP il mitingleri için gezmekle meşguldü. Van’da, tribünler çöker korkusuyla harap olmuş bir stadın zeminine toplanan izleyicilerinin gözleri önünde, enkaz altından kurtarıldıktan sonra hayata veda eden 13 yaşındaki Yunus Geray’ın insanın içine işleyen bakışlarıyla bir portresini altın varaklı bir çerçeve içinde, gururla, muzaffer bir tebessümle alıyordu.

14 Temmuz’da ise İzmit’te toplanan kalabalığa sesleniyordu: “Türk, Kürt, Çerkes, Boşnak, Alevî, Sünnî, Çingene, aklınıza ne geliyorsa…”

Aklımıza ne geliyorsa, hepsi barış içinde yaşayacakmış bu düzende. Hangi düzende? Üçüncü Yargı Paketi’yle serbest kalan, “Başbakan MHP’nin yapamadığını yaptı, referandumda evet diyen herkese teşekkür ederim” diyen ülkücü katil Muhsin Kehya’nın son derece mutlu olduğunu söylediği bir düzende…

Tayyip Erdoğan, sağolsun, yine İzmit’te ekliyordu: “Bütün diktatörler, ülkelerinin düşmanlarından değil, kendi halklarından çekinirler. Kendi hırsı ve ikbali için halkına silah çevirenler, bomba yağdıranlar kendi sonlarını hazırlarlar.”

14 Temmuz, Diyarbakır ve “bölge” için belki olağan, ama Türkiye için, Kürtlerin özgürlük mücadelesi tarihi için önemli bir dönemeç sayılacak bir gün oldu. Aynı gün Türkiye’nin batısında, İstanbul’da görece müreffeh gençler, yaşam alanlarının en derinine nüfuz eden, daha önce pek şahit olmadıkları, kabul edilemeyecek, sindirilemeyecek bir baskı ve tehditle karşı karşıya kaldılar.

Mesut Yılmaz “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçiyor” derdi. Şimdi Egemen Bağış “AB’nin yolu İstanbul’dan geçer” diyor.

Halbuki, ikisi de değil. Yahut, her ikisi de. Türkiye’nin bir “mutluluk ülkesi” olabilmesinin formülü, bu iki şehrin birbirini görmesinde, tanımasında. Diyarbakır İstanbul’u zaten biliyor, tanıyor, seviyor. Şimdi One Love’da eğlenme hakkının gaspedilmesine karşı direniş yöntemleri arayan gençlerin de zulüm ve baskı altında yalnız olmadıklarını görmesi, “varolma hakkı” için meydanları dolduranlarla ortak bir mücadelenin gerekliliğine ve kaçınılmazlığına ikna olması gerekiyor.

*birdirbir.org adresinden alınmıştır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.