Header Ads

Tecavüzün Sıradanlığı

- CANAN ESELER -
Tecavüz olaylarının süreklilik arz etmesine rağmen hayatlarımızın kıyısında kalmasının tek cevabı, ‘sıradanlaşma’ olabilir. Tecavüzün sıradanlığı… Bir televizyon dizisi sonrasında tecavüzün olağan bir eylem gibi konuşulduğunu, dalga geçilecek bir malzeme gibi ele alındığını da gördü gözlerimiz. Ertesinde mahkemede alınan bir kararla ‘rıza ile tecavüz’ kavramıyla karşılaşıverdik, tecavüzün sıradanlaşmasının giriş cümlesi gibi.

Kötülüğün nasıl bayağlaşıp, sıradanlaşabildiği üzerine kalem sallayan  Alman felsefeci Hannah Arendt, “Kötülüğün Sıradanlığı Üstüne Bir Çalışma: Kudüs’teki Eichmann’ kitabında, kötülüğün sıradanlaşmasını anlatırken, çıkış noktası tek bir cümledir aslında. Yahudi soykırımı sırasında Avrupa’nın her yerinden toplama kamplarına getirilen Yahudilerin nakledilmesiyle görevli Eichmann’ın, mahkemede yaptığı savunmada söylediği “sadece, yasalara uygun olarak görevimi yerine getirdim” cümlesidir. Eichmann, kendisine verilen görevin aslında ‘kötü’ olduğunu algılama, düşünme yetisinden uzak olarak, yine belirttiği yasalara uygun olarak görevini yerini getirir. Arendt da,  banality of evil’ (kötülüğün sıradanlığı) kavramını düşünme yoksunluğu, yargılama yetisinin kaybı olarak açıklar bir nevi.

Elbette, kötülüklerin sıradanlaşmasında, iktidar erklerinin payı yadsınamaz. Savaş suçlusu Eichmann’ın söylediği gibi kötülük bazen sadece yasalara uymakta olabilir pekala. Son zamanlarda yaşanan tecavüz vakaları ve alınan mahkeme kararlarını göz önünde bulundurulduğunda, sistemin bir sonucu olarak ortaya çıkan ‘tecavüz’ün hukuk yoluyla da hızla sıradanlaştırılıyor. Ataerkilliği böylesine içselleştiren bir toplumun, bir anlamda erkeğin kendi gücünü ispatlama olarak algıladığı ‘tecavüz”ün, artık hayatımızın inkar edilemez gerçeği olduğu yazılıyor akıllarımıza.

İktidar erklerinin, dolaylı yollarla sebep olduğu bu sonucun, en somut halini ise özellikle taşrada kamu görevlilerinin de içinde bulunduğu toplu tecavüz olaylarında görebiliyoruz. İktidar-tecavüz ilişkisinin apaçık örneklerinde olayların süreçlerine baktığımızda yasalar, ‘iktidarın yerini koruma sürekliliğini’ üstleniyor sadece. Geriye, belki ucundan koklatılan az biraz adalet sıkıştırılıyor ceplerimize. 

İktidar Erklerinin Tecavüzü 

Mardin’de 7 yıldır süren bir tecavüz utancı üstüne yargı tarafından eklenen ‘rıza ile tecavüz’ kararıyla utanç ikiye katlandı. 2003 yılında aralarında kamu görevlilerinin de bulunduğu 31 kişinin tecavüzüne uğrayan 12 yaşındaki N.Ç’nin davasında, şehrin önemli (!) arz edilenleri, sanık sandalyesindeki yerini almıştı. Kızıltepe Kaymakamlığı Yazıişleri Müdürü, Jandarma Alay Komutanlığı’nda görevli bir yüzbaşı, Kızıltepe’deki bir ilköğretim Okulu Müdür Yardımcısı da vardı aralarında. 31 kişinin tümü, 4'üncü duruşmadan itibaren tutuksuz yargılanmaya başlandı. Davanın beşinci duruşmasında Yüzbaşı Erdemir dışındaki tüm sanık kamu görevlilerinin, görevlerine iadesi  verildi. İlköğretim Müdür Yardımcısı da dahil…

Hafızalarımızı biraz zorladığımızda, N.Ç,  dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’e yazdığı mektupta, artık vicdandan vazgeçmiş, empatinin çaresiz boşluğuna sarılarak soruyordu, “Öyle bir olay kızınızın da başına gelse ne düşünürdünüz?” Çiçek’in cevabı ise şaşırtmıyordu elbette bizi, ““Bu tip birkaç olay yaşandı. Ama özelinde N.Ç. olarak bahsettiğiniz kişiyi hatırlamıyorum”. Kimse hatırlamak istemiyor, unutmak istiyor, belki ucundan da olsa birazcık sızlayacak olan vicdan korkutuyor. İsteyerek, bilerek kabullenilen bir balık hafıza, karşılığında hafiflik vaat ediyor.

Ve yıl 2010, 31 kişinin tecavüzüne uğradığı gerekçesiyle açılan davada karar 7 yıl sonra çıktı. Öyle ki, N.Ç.’nin de istismarda rızası olduğu, zorla alıkonmadığı gerekçesiyle bazı sanıklarda ceza indirimine gidildi. Sonuç, kararını açıklayan mahkeme 33 sanıktan 28'i hakkında 1 yıl ile 6 yıl arasında değişen hapis cezası, 4 sanık hakkında da beraat kararı verdi. Bir sanığın da dava dosyası ayrıldı. Ve literatüre yeni bir kavram giriverdi, ‘rıza ile tecavüz’. Tecavüzün sıradanlaşmasının, giriş cümlesi gibi.

N.Ç, sadece 2 harf olarak geçiyor gazetelerde ve kimse onu hatırlamak istemiyor. 

Sadece Siirt Değil, Türkiye’nin Büyük Sırrı; Kamusal Tecavüz 

Siirt’te yaşanan toplu tecavüz olayı ise sadece bir süreliğine dikkat çekti sonrasında ise basına haber yasağı konularak, ne oldu, neler olacak soruları cevapsız kaldı. Olayın ilginç yanı ise şehirde olayın bilinmesine rağmen saklanması. Siirt'te 2'si kardeş olmak üzere 7 ilköğretim okulu öğrencisi kız çocuğuna bir yıl boyunca Siirt’in tanınmış ailelerine mensup esnaf, hacı dedeler, bir asker, bir polisin ve okul müdür yardımcısının da olduğu söylendi. Yine kimse görmedi, duymadı, söylemedi, bilmedi… Unutmak bile gereksizdi, konulan yasaklarla hafızada yer bile edinmedi, edinemedi. Devletin kendi kamu görevlileri tarafından, yasalarında korumayı vaat ettiği çocuklara karşı gerçekleştirdiği olayda, asıl vahim olanı, olayları istediği gibi gizleme hakkını elinde bulunduran (bunu gerek sözlü gerek yazılı olarak güvenceye alan) devlet, bu olayları da istediği gibi sümenaltı edebildi.

Yani bu artık sadece Siirt’in değil, tüm Türkiye’nin de sırrı oldu, kulaktan kulağa yayılan…

Siirt olayının bir benzeri de Erciş'te yaşandı.  Yine aralarında zabıta ve polisin olduğu 14 kişinin, 15 yaşındaki kız öğrenciye tecavüz edildiği ve fuhuşa sürüklendiği ortaya çıktı. Zabıta tutuklanırken, polisler hakkında hiçbir işlem yapılmadığı haberleri yer aldı gazetelerde. İktidar yine dokunulmazdı ve tecavüz artık sıradanlaşmış bir kötülük.

Kamusal bir tecavüzün çemberinde, tecavüz edenin yasalarla korunduğu bir sistemde, sadece kadın değil insan olarak varolmak bile ürkütücü. Kötülüğün ‘dünyanın sonu geldi’ laflarıyla geçiştirildiği bir dönemde, bu kötülük ve sıradanlıktan ne yazık ki en çok payı çocuklar ve kadınlar alıyor.

Cinsel Şiddetle Mücadele Başkanlığı

Tecavüz mağdurlarının, tecavüz sonrası yaşadıkları ise ayrı bir dram. Taraf gazetesine röportaj veren tecavüz mağduru N.B’nin tecavüz sonrası adli tıpta yaşadıklarına dair anlattıkları çok fazla söze gerek bırakmıyor; “Upuzun u şeklinde bir masa... Odada 20 kişi. Siz tek başınıza masanın bir ucunda. Taburede oturduğunuzdan arkanıza yaslanamıyorsunuz. Tabure masadan bir metre uzakta, o yüzden ne elinizi kolunuzu ne de elinizdekileri bir yere koyabiliyorsunuz. Bir tek tepenizde sorgu lambası eksik. Sanki siz mağdur değilsiniz de sorgulanıyorsunuz.”

Haberin devamı ise şu şekilde; “Randevu pazartesi günüydü. Cumadan bileğime ‘Başkalarıyla karıştırılmamam için’ mahkemenin mührü vuruldu. İki gün boyunca elinizi yıkayamıyorsunuz, mühür silinir diye. Sokağa çıkamıyorsunuz çünkü kimsenin görmesini istemiyorsunuz. Pazartesi 8.30’da İstanbul Adlî Tıp Kurulu’na gittim. 4 saat boyunca kapıda bekledim. O sırada orada olan herkes sizi süzüyor tabii.” Polisle birlikte odaya girip çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu heyetin sorularını, 20 dakika boyunca yanıtlayan N.B. ‘görülen lüzum üzerine’ 8 ay sonra tekrar çağrıldı. N.B.’nin anlatımına göre “Lüzumun ne olduğu tabii ki açıklanmadı, muhtemelen ilk seferde dosyayı okumamışlardı.” N.B. içinde ürologların, antropologların da olduğu heyetin karşısına ikinci kez ağustos ayında çıktı. N.B.’ye bu kez heyettekilerden birisi “Hangisiyle yattın?” diye sordu, bir başkası “Ne fark eder ki sen zaten uyuyordun” dedi. Tecavüz mağduru kadın bu son cümle üzerine bir elindeki şişeyi öbür eline vurmaya başladı. Sonra da çok şiddetli bir şekilde ağlamaya başlayınca dışarı çıkartıldı. Olaydan 31 ay sonra hâlâ Adli Tıp raporunu bekleyen N.B. “Adli Tıp’ta size bir çeşit kriz yaşatıp, söyledikleriniz gerçek mi onu anlamaya çalışıyor. Bir ‘Zevk aldın mı sorusu eksik” diyor”.

Tüm bunlar yaşanırken, yılmayan ve mücadele gösteren kadınlar da var elbette. BDP Kadın Milletvekilleri, bu olayların ardından gerek T.B.M.M’ne soru önergeleri sunarak gerekse yaptıkları açıklamalarla olayın takipçisi olduklarını belirttiler. Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu ise uzun süredir  Cinsel Şiddetle Mücadele Başkanlığı’nın kurulması için mücadele veriyor. Cinsel Şiddetle Mücadele Başkanlığı ve Cinsel Şiddetle Mücadele Kriz Merkezleri kurulması konusunda bir kanun tasarısı hazırlayan platform,  tasarının kabul edilmesi için de çalışmalarını sürdürüyor. http://www.cinselsiddetekarsikadinplatformu.org/ adresinden bu mücadeleyle ilgili bilgi alınabiliyor.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.