Header Ads

Amerikan Rüyası Kapitalizm Sonrası Dünyayı Tartışıyor

- EDA SARAÇ -
Amerika`da yüksek öğrenim görmek, çocukluk hayalimdi. Bir de sanırım hep kendi sınırlarımı görebilmek istiyordum. Nereye kadar gidebilirim? Zorluklarla hangi noktaya kadar mücadele edebilirim? Bunların cevabını bulmak istiyordum hep. Sonunda uzun, yorucu ve sinirleri test eden bir başvuru sürecinin ardından, The University of Texas at Dallas`dan yüksek lisans kabulünü aldım. Uçaktan indiğim günü dün gibi hatırlıyorum hala, çok canlı gözlerimin önünde. Teksas, cehennem gibi yanıyordu ve insanlar araba kullanırken direksiyona dokunamıyorlardi, nerde kaldı İstanbul`un sıcakları..

***
Buraya gelmeden önce Dallas`a gelişim konusunda yazıştığım insanlar, sürekli `Eda, gelmeden önce mutlaka araba edin, arabasız hayat burada imkansıza yakın` demişlerdi. Ama insan dinlememek, ya da söylenenleri hafife almak bir gençlik hastalığı sanırım. Türkiye`den bir ehliyetim olmadan, deli veyahut cahil cesareti ile gelmiştim Teksas`a. Geldiğim ilk gün, insanların arabanın gerekliliğini neden bu kadar çok sık vurguladıklarını anladım. Zira, abartmadan söylüyorum, Teksas, Türkiye kadar büyük bir eyalet ve uçsuz bucaksız bir biçimde uzanıyor. Sanırım bir biçimde zihinlerde yer etmiştir arabanın gerekliliği. Öyle ki, alışveriş etmek için Walmart`a gitmek gerektiğinde bile araba zaruri oluyor.

***
Bu noktada, biraz eğitim sisteminden, mentalitelerinden bahsetmek istiyorum. Akdeniz kültüründen gelen biri için ilk başta algılaması zor gelecek bir sorumluluk anlayışları var. Her şeyin bir zamanı, son teslim tarihi, ödeme tarihi var. Kütüphaneden ödünç aldığınız lap-top`u teslim zamanından 10 dakika sonra mi teslim ettiniz? 10 dolar cezanızı ödersiniz. Yazmanız gereken essay`ı (makale) gününde teslim etmediniz mi? Dersten kalma ihtimaliniz yükselmiştir. Aynı şey, kira ödemeleri ve de faturalar için de geçerli elbette. Bir defa alıştıktan sonra, `Keşke bu sorumluluk anlayışını ve düzenliliği, Türkiye`de de aynen uygulasak` dediğim oldu. Çünkü bir şekilde, hayat düzene giriyor.

***
Akademik hayatta çok disiplinliler. Akademide sıkı çalışma ve de dürüstlük ön planda. Yazdığınız makalede genel bir bilgi dahi olsa, en ufak bilgi kırıntısını nereden aldığınızı açıklamak durumundasınız.

Daha da mühim olan ise İngilizce bildiğinizi zannederken, İngilizce`yi tekrar ögrenmek durumunda kalabiliyorsunuz. Çünkü Türkiye`de İngilizce düşünmeyi değil, yalnızca İngilizce konuşmayı öğreniyoruz. Bilimsel anlamda ya da entelektüel anlamda İngilizce düşünmeyi öğrenmemiş oluyoruz maalesef. Türkiye`de, lisans öğrenimi sürerken 10 konuşuyorsam, burada 5 konuştuğumu ifade edebilirim. Ancak, bu dil bariyerinin dışında insan kalitesi olarak arada çok büyük bir fark yok. Çalışmayla ve de çabayla yakalanacak bir fark var.

***
Amerika`da, Dallas`da ve de Amerika`nın diğer bütün eyaletlerinde, şehirlerinde devam eden `Occupy` hareketinden bahsetmek gerekiyor bu noktada biraz da. Amerika, elbette kapitalizmin ana vatanı ve de bunu her adımınızda hissetmek mümkün. Hatta, derslerde veyahut sosyal hayatta sosyalizmden dem vurup Amerika`nın vahşi kapitalizminden şikayet ederseniz size `küçük bir hippi` gözüyle bakıyorlar ve Occupy hareketlerinin de temel argümanının `kapitalizm karşıtlığı` değil, ‘herkes icin adalet’ olduğunu savunuyorlar. Gene de bu konuda kafaları çok da berrak degil. Örneğin dünya çapında bir şair olan Frederick Thurner`in dersinde kapitalizm sonrasında neler olacağını öngörmeye çalışan birisi olarak bir bilim-kurgu yazarı Kim Robinson`u ağırlamamız da bunu gösteriyor.

Amerikalılar, bir yandan tuhaf ve anlaşılamaz bir şekilde, `kapitalizm`in mevcut olan en iyi sistem olduğunu iddia ederken, bir yandan da dünyanın kapitalizmle daha uzun süre idare edilemeyeceğini ve bu acımasz sistemin bir yerde artık kontrolden çıkacağını öngörüp, kapitalizm sonrasını yani post-kapitalizmi tasarlamaya başlıyorlar. Hatta bu konunun tartışıldığı derste, faiz sisteminin uygulanmadığı ülkelerden örnek verilip, dem vuruluyor ve de başka türlü bir dünyanın mümkün olduğu vurgulanıyor. Benim düşüncem de, naçizane Amerika`nın bu sebepten ötürü her daim diğer dünya ülkelerinden bir adım ötede olduğudur. Çünkü günü geçirmeyi, günü kurtarmayı düşünmüyorlar, uzun vadeli düşünüyorlar ve buna gore plan yapıp, buna göre yaşıyorlar. Bu sebepten ötürü de adına `American exceptionalism` dedikleri , özel olma durumunu tecrübe ediyorlar.

Amerikan exceptionalismi denen şey, aslında biraz da George W. Bush`un dünyanın her yerine pervasız bir şekilde saldırmasında kendisini gösteriyor örneğin. Amerikalılar, her ne yaparlarsa yapsınlar, durum ve de koşul gözetmeksizin ‘Tanrı`nın onların yanında olacağını’ düşünüyorlar. Tabii , bu bir yandan da çok riskli bir mentalite çünkü Amerika`nın Irak`a, Afganistan`a girerken de mentalitesi bu. Tamamen haksız ve meşru olmayan bir şey yaptıklarinda bile, her seferinde kazançlı çıkacaklarını düşünüyorlar. Bu tuhaf düşüncelerine de, Amerikan exceptionalismi deniyor. (Türkçe`ye çevirirsek, özel olma, istisna olma durumu ) Amerikalılar, dürüst olalım, dünyanın gideceği yeri görüp ona göre konum belirliyorlar kendilerince. Bunun sonucu olarak da, günü yaşamakla kalmayıp daima daha ötesini tasarlıyorlar. En nihayetinde, kendi yaşadıklari sistem, kapitalizmin (Çin`i dışarda bırakırsak, Amerikalılar`ın geneli Çin`de tecrübe edilen sistemin hali hazırdaki kendi sistemlerinden çok daha sert bir kapitalizm olduğunu düşünüyorlar.) alası olsa da, bunun bir yerde kırılma noktası yaşayacağını öngörüyorlar ve buna göre strateji belirliyorlar ve post-kapitalizm sonrasını tasavvur etmeye çalışıyorlar. Ve bu sebepten ötürü, her daim bir adım önde oldukları için de, Amerikan istisnası denen olguyu tarihlerinde sık sık yaşıyorlar.

Şimdilik bildirebileceklerim bu kadar. Eğer şehir merkezine inip, `Occupy Dallas` hareketine denk gelirsem, orada gördüklerimi de sizlerle paylaşırım.

Sevgiler…

1 yorum:

  1. "Örneğin dünya çapında bir şair olan Frederick Thurner`in dersinde kapitalizm sonrasında neler olacağını öngörmeye çalışan birisi olarak bir bilim-kurgu yazarı Kim Robinson`u ağırlamamız da bunu gösteriyor. "

    Amerikanların kapitalizme bakış açılarını çok güzel özetlemiş bu olay. Kapitalizmsiz bir dünya ancak bilim-kurgularda olabilir.

    Eda hanım için naçizane bir önerim olacak, eğer okumadıysanız Ferhan Şensoy'un İngilizce Bilmeden Hepinizi I Love You kitabını tavsiye ederim.

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.